Sürdürülebilir Bir Geleceğin Temelleri ESG'de E (Environment - Çevre) Faktörü

20.02.2024

Contents

Bu makalede Öykü Su Sabancı ortak yazar olarak yer almıştır.


Ülkeler, şirketler ve yatırımcılar nezdinde sürdürülebilirlik politikaları oldukça önemli ve öncelikli bir konu haline gelmiştir. İş dünyasının paydaşları bir şirketin başarısını değerlendirirken artık yalnızca finansal performansı değil, bununla birlikte şirketin çevresel, sosyal ve yönetişimsel - ÇSY (Environment, Social, Governance - “ESG”) uygulamalarını da dikkate almaktadır (uygulamadaki yaygın kullanım sebebiyle yazımızda ESG kelimesini kullanacağız).

ESG uygulamaları, (i) E- çevresel etkileri, (ii) S - sosyal sorumlulukları ve (iii) G- yönetişim uygulamalarını ve genel olarak şirketin sürdürebilirlik performansını değerlendiren bir çerçevedir. Bu faktörler, finansal performanstan bağımsız olarak, şirketlerin uzun vadeli sürdürülebilirliğini planlamak, güvence altına almak ve yatırımcıların daha hesap verilebilir ve şeffaf bir şekilde risk yönetimi yapmalarına katkıda bulunmaktır. ESG faktörlerinin etkili bir şekilde uygulanması şirketler nezdinde çeşitli olumlu etkiler yaratmaktadır. Bunlardan birkaçı;

  • Şirketlerin sebep olduğu olumsuz çevresel etkilerin azaltılması,
  • Maliyetlerin azaltılması,
  • Operasyonel verimliliklerin artması,
  • Hesap verilebilir ve şeffaf bir risk yönetimi,
  • Yatırımcılar açısından yüksek tercih edilme oranı gibi etkilerdir.

1. ESG’nin E Faktörü – (Environment – Çevre)

ESG’nin faktörlerinden biri olan “Environment (E)-Çevre faktörü”, şirketlerin sürdürülebilir bir çevre anlayışı benimsemesini ve bu yönde etkili adımlar atmasını sağlamaktadır. Çevresel faktörler genel olarak bir şirketin hava, toprak, su ve tüm ekosistem dahil canlı ve canlı olmayan tüm doğal sistemlere etkisini ele almaktadır. Şirketler çevre faktörü kapsamında yol açtığı kirlilik ve doğal kaynak tüketimi hakkında etkin ve sürdürülebilir bir strateji oluşturmalıdır. Ancak bu stratejilerin tüm iş süreçlerine ve iş kültürüne de entegre edilmesi gerekmektedir.

Çevresel faktörlere ilişkin başlıca konular aşağıda sayılmaktadır:

  • Enerji Kullanımı ve Verimlilik,
  • Atık Yönetimi,
  • Doğal Kaynak Kullanımı,
  • Sıfır Emisyon (Net Zero Hedefleri),
  • Farkındalık ve Çevre Dostu İnovasyonlar,
  • İklim Değişikliği Stratejileri,
  • Karbon Ayak İzi Ölçümü ve Düzenli Takibi,
  • Sürdürülebilir Finansman.

Belirtilen bu başlıca alanlarda ESG faktörlerini etkin bir şekilde uygulama taahhüdü veren şirketler, öncelikle faaliyetleri sonucunda çevresel etkilerini değerlendirmeli ve önce ulusal ardından uluslararası düzenlemeleri tespit ederek uyum çalışmalarına başlamalıdır. Bu kapsamda başlıca ulusal ve uluslararası düzenlemeleri aşağıda inceleyebilirsiniz.

2. Destekleyici Ulusal Düzenlemeler

I. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası

II. 2872 sayılı Çevre Kanunu

III. İkincil Mevzuat

I. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası

2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (“Anayasa”) “Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler” bölümünün 56.maddesi uyarınca, “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir”. İlgili madde, çevrenin korunması ve kirliliğin önlenmesini, insan sağlığının ve sağlıklı bir çevrede yaşama hakkının korunması ve geliştirilmesine yönelik politika hedeflerine ulaşmak için temel çerçeve bir madde olarak düzenlenmektedir. Anayasa uyarınca herkese çevre hakkı tanıma yanında çevrenin korunmasını devlet ve vatandaşlara ortak bir ödev olarak yüklenmektedir. Anayasa’nın 13. maddesi, çevre hakkı da dahil olmak üzere temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasına ilişkin ölçütleri belirlemektedir.  Ayrıca, 65. maddesi uyarınca devletin sosyal ve ekonomik hak ve ödevlere ilişkin görevlerini yerine getirmesi; mali kaynakların yeterliliğine bağlanmaktadır.

II. 2872 sayılı Çevre Kanunu

1983 yılında yürürlüğe giren 2872 sayılı Çevre Kanunu, çevre konularını ele alan birincil kanundur. Bu kanun ile çevre koruma ilkelerinin çerçevesi ve bu ilkelerin ihlali halinde uygulanacak yaptırımlar belirlenmektedir. Çevre Kanunu’nun temel amacı bütün canlıların ortak varlığı olan çevrenin, sürdürülebilir çevre ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda korunmasını sağlamaktır. Çevre Kanunu kapsamında çevrenin korunması konusunda uyulması gereken ilkeler düzenlenmiştir. Kanun uyarınca düzenlenen ilkeler: (i) kirleten öder ilkesi, (ii) sürdürülebilir kalkınma ilkesi, (iii) önleme ilkesi, (iv) ihtiyat ilkesi, (v) katılım ilkesi, (vi) entegrasyon ilkesi ve (vii) iş birliği ilkeleridir. İlkeler doğrultusunda, çevreyi kirletenler ve çevreye zarar verenler kusur derecesine bakılmadan neden oldukları kirlilik ve zarardan sorumlu tutulmaktadır.

III. Yönetmelikler

Çevre Kanunu kapsamında hazırlanan çeşitli ikincil düzenlemeler bulunmaktadır. İkincil düzenlemeler ile çevre konularda detaylı standartlar ve yükümlülükler belirlenmektedir. Bununla birlikte, detaylı standartlara uyulmaması halinde uygulanacak yaptırımlar için Çevre Kanunu'na atıfta bulunulmaktadır.

İkincil düzenlemeler arasında önemli yönetmeliklerden birisi, çevresel etki değerlendirme prosedürünü ve gerekliliklerini açıklayan, kurum ve işletmelere çevre üzerindeki etkilerini azaltma yükümlülüğü getiren Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği (“ÇED Yönetmeliği”)’dir. İlgili yönetmelik uyarınca çevresel etki değerlendirmesi, “gerçekleştirilmesi planlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz etkilerinin belirlenmesinde, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenerek değerlendirilmesinde ve projelerin uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünde sürdürülecek çalışmalar” şeklinde tanımlanmaktadır.

Diğer önemli yönetmelik ise izin ve lisansların verilmesi ve şartlarını düzenleyen Çevre İzin ve Lisans Yönetmeliği (“İzin ve Lisans Yönetmeliği”)’dir. İzin ve Lisans Yönetmeliği, çevre izni veya çevre izin ve lisans belgesine ait başvuru, izin ve lisans belgenin geçerliliği, geçici faaliyet Belgesi, çevre izni veya lisans belgesi iptallerine ilişkin detaylı bilgiler içermektedir. Bu kapsamda, şirketler tesislerinin aktif edilmesi için hava, gürültü, atık su ve su emisyonlarını kapsayan entegre bir çevre izni almak zorundadır.

Çevre Kanunu’na dayanılarak çıkarılan başlıca diğer yönetmelikler aşağıda belirtilmektedir:

i. Hava Kalitesi

Hava Kalitesinin Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği, 96/62/EC, 99/30/EC, 2000/69/EC, 2002/3/EC ve 2004/107/EC sayılı AB Direktifleri esas alınarak hazırlanmıştır. İlgili yönetmelik hava kalitesinin korunmasına ilişkin temel ilke ve usulleri belirlemektedir. Verilen faaliyete odaklanarak hava kirliliğini düzenleyen sektöre özgü yönetmeliklerin başında Isınma Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği ve Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği gelmektedir.

ii. Su Kalitesi

Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği, su kalitesinin korunması ve su kirliliğinin önlenmesi için temel ilkeleri ortaya koymaktadır. Bu bağlamda, her türlü kirletici tarafın su kirliliği kontrolü için izin alması gerekmektedir. Ayrıca, bir tesisin atık suyunda tehlikeli maddeler varsa, Atık Yönetimi Genel Esaslarına İlişkin Yönetmelik ve Sucul Ortamlarda Tehlikeli Maddelerden Kaynaklanan Kirliliğin Kontrolü Yönetmeliği uyarınca Çevre ve Orman Bakanlığı’ndan tehlikeli atık depolama izni almalıdır. Söz konusu atıklar, lisanslı bir depolama kuruluşu tarafından her altı ayda bir izinli tesisten toplanmalıdır.

iii. Katı ve Tehlikeli Atıklar

Atık Yönetimi Yönetmeliği, atıkların oluşumundan yok edilmesine kadar çevre ve insan sağlığına zarar vermeden yönetiminin sağlanmasına, atık oluşumunun azaltılması, atıkların yeniden kullanımı, geri dönüşümü, geri kazanımı gibi yollar ile doğal kaynak kullanımının azaltılması ve bu konudaki temel özelliklere sahip, ürünlerin üretimi ile piyasa gözetimi ve denetimine ilişkin usul ve esaslarını belirleyen temel mevzuattır.

İlgili Yönetmelik uyarınca;

  • Atık sahibi atık kodunu, atık kodu açıklamalarına uygun olarak belirlemekle yükümlüdür.
  • Tıbbi atıklar hariç olmak üzere, tehlikeli atıklar geçici depolama alanında en fazla altı (6) ay, tehlikesiz atıklar ise en fazla bir (1) yıl süreyle geçici depolanır.
  • Ayda 1.000 kilogramdan fazla tehlikeli atık üreten tesislerin geçici depolama izni almaları gerekmektedir. Tehlikeli atık üretimi ayda 1.000 kilogramdan az ise, bu tesisler yine de muafiyet almak için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na başvurmalıdır.
  • İşlenen tehlikeli atık miktarına bakılmaksızın, tehlikeli atıkların toplanması, taşınması, depolanması, geri dönüştürülmesi ve geçici depolanması faaliyetlerinde bulunan tesisler, bu faaliyetler sırasında üçüncü taraflara verilebilecek zararları teminat altına almak için sorumluluk sigortası poliçesi satın almakla yükümlüdür.

iv. Kimyasal Atıklar

Kimyasalların ve kimyasal atıkların çevresel etkileri ve ilgili düzenlemeler Maddelerin ve Karışımların Sınıflandırılması, Etiketlenmesi ve Ambalajlanması Hakkında Yönetmelik (“CLP Yönetmeliği”) ve Kimyasalların Kaydı, Değerlendirilmesi, İzni ve Sınırlandırılması Hakkında Yönetmelik (“İzin Yönetmeliği”) uyarınca şekillenmektedir.

İzin Yönetmeliği, spesifik olarak eklerinde listelenen bir maddenin, kısıtlama koşullarına uyulmadığı sürece üretilmemesini, piyasaya sürülmemesini veya kullanılmamasını gerektirmektedir.

CLP Yönetmeliği uyarınca, bir madde veya karışım, insan sağlığına ve çevreye verdiği potansiyel fiziksel zarar veya zarar tehdidine uygun olarak sınıflandırılmadığı, etiketlenmediği ve ambalajlanmadığı sürece piyasaya sürülememektedir. Bununla birlikte, CLP Yönetmeliği ile, malzeme veya karışımın tehlike sınıfının değişmesi ve bunun sonucunda etikete ek bilgi eklenmesini gerektiren daha önemli tehditlerin ortaya çıkması halinde, tedarikçiye ilgili etiketi güncelleme yükümlülüğü yüklenmektedir.

Çevre Kanunu uyarınca, tehlikeli kimyasalların kullanımında yer alan tüm taraflar (üretim, satış, depolama, kullanım ve nakliye vb.), bu tür kimyasalların salınımından kaynaklanan herhangi bir zarardan müştereken sorumlu kabul edilecektir. Ayrıca, Çevre Kanunu’nun 20. maddesi uyarınca, tehlikeli kimyasalların ve tehlikeli kimyasal içeren maddelerin ilgili yönetmeliklerde belirtilen usul ve esaslara aykırı olarak işlenmesi, ithali, ihracı, taşınması, depolanması, ambalajlanması, etiketlenmesi ve satışı halinde uygulanacak idari para cezası üç katına çıkarılmaktadır.

3. Yaptırımlar

i. Hukuki Sorumluluk

Yukarıda belirttiğimiz üzere, Çevre Kanunu kapsamında “kirleten öder” ilkesi benimsenmektedir. Bu ilke kapsamında kirliliğin önlenmesi, sınırlandırılması ve azaltılması ile ilgili tüm masraflar kirleten tarafından karşılanır ve kamu kurum ve kuruluşları tarafından kirliliğin önlenmesi için yapılan gerekli tüm harcamalar 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Hakkında Kanun’un hükümlerine göre kirletenden tahsil edilir. Ayrıca, bu sorumluluk kirlilikten kaynaklanan zararların yanı sıra kirlenmiş alanın geri kazanımı için yapılan masrafları da kapsamaktadır. Bununla birlikte, Çevre Kanunu'nun 28. maddesi uyarınca, kirletenin kusurlu olup olmadığına ve kusurunun ağırlığına bakılmaksızın kirleten taraf sorumlu olarak kabul edilecektir.

ii. İdari Para Cezası

Çevre Kanunu'nun 20. maddesi uyarınca yetkili makamlardan izin almadan izne tabi tesis kuran veya işletenlere, izinleri iptal edilmesine rağmen faaliyetlerine devam edenlere, izinli bir tesiste izinsiz değişiklik yapanlara ve yetkili makamlarca talep edilen gerekli değişiklikleri yapmayanlara verilecek çeşitli idari para cezaları öngörülmektedir. Çevre Kanunu uyarınca idari para cezası verilmesine neden olan fiilin, ihlal eden tarafından üç yıl içinde tekrarı halinde, verilecek ceza miktarı ilk tekrarda iki kat, ikinci ve sonraki tekrarlarda ise üç kat olarak uygulanır. Bununla birlikte, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu belediye zabıta görevlileri tarafından uygulanacak çeşitli idari para cezalarını düzenlemektedir. Söz konusu kanun kapsamında gürültü kirliliğine neden olan kişilere ve atıkları belirlenen atık toplama veya depolama alanları dışındaki yerlere atanlara idari para cezası uygulanacaktır. Bu tür atıkların uzaklaştırılması için yapılan masraflar da kirleten öder ilkesi uyarınca kirletenden tahsil edilir.

iii. Cezai Sorumluluk

Atıkların toprağa, suya veya havaya boşaltılması veya bertaraf edilmesi yoluyla çevrenin ilgili usullere aykırı olarak kasten kirletilmesi 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 181, 182, 183 ve 184. maddeleri uyarınca suç teşkil etmektedir. Söz konusu eylemin çevre kirliliğine yol açtığı kanıtlanırsa, çevresel etkisinin önemine bakılmaksızın, suçlular altı (6) aydan iki (2) yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılabilir. Ayrıca bu suç çevreye kalıcı zarar verirse, ceza iki katına çıkarılacaktır. Eğer bu suç taksirle işlenirse, ceza iki (2) aydan bir (1) yıla kadar olacaktır.

4. Destekleyici Uluslararası Düzenlemeler

I. Avrupa Yeşil Mutabakatı

II. AB Taksonomisi

III. Paris İklim Anlaşması

I. Avrupa Yeşil Mutabakatı

Avrupa Birliği (“AB”) tarafından 2019 yılında açıklanan Avrupa Yeşil Mutabakatı ile AB, 2030’a kadar karbon salınımını %55 oranında azaltılması ve AB’nin 2050 yılına kadar iklim nötr ilk kıta olması hedeflenmektedir. Avrupa Yeşil Mutabakatı;

  • Temiz enerji üretimi,
  • Sürdürülebilir ve çevreye saygılı üretim döngüleri
  • Daha temiz ve yeşil inşaat sektörüne geçiş,
  • Sürdürülebilir gıda politikaları,
  • Mevcut kirliliğin ortadan kaldırılması,
  • Sürdürülebilir ulaşım araçları,
  • Biyolojik çeşitliliğin sağlanması ve sürekliliği gibi çeşitli konularda temel öncelikler ve bu önceliklere yönelik düzenlemeler içermektedir.

ESG faktörleri ile uyum ve etkileşim içinde olan Avrupa Yeşil Mutabakatı, çevresel sürdürülebilirlik ve iklim değişikliğiyle mücadele konularına odaklanarak, şirketlerin sürdürülebilirlik ilkelerini benimseyerek, çevresel performanslarını arttırmalarını teşvik etmektedir. Küresel olarak olumlu etki yaratma potansiyeline sahip uluslararası bir anlaşma olan Avrupa Yeşil Mutabakatı, yüz doksan üç (193) ülkenin katılımını içermektedir.

II. AB Taksonomisi

2020 yılında Avrupa Birliği (“AB”) Resmi Gazetesi’nde yayınlanarak yürürlüğe giren ve AB Taksonomi Tüzüğü kapsamında düzenlenen AB Taksonomisi, çevresel olarak sürdürülebilir ekonomik faaliyetlerin listesi açıklamakta ve bir sınıflandırma sistemi geliştirmektedir. Bu şekilde, şirketlerin hangi faaliyetlerinin çevresel anlamda sürdürülebilir bir faaliyet olduğu belirlenmektedir.

AB Taksonomisi ile AB'nin sürdürülebilir yatırımlarını genişletmesi ve Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın etkin bir şekilde uygulanmasına yardımcı olmak hedeflenmektedir. AB Taksonomisi, altı alanda yapılacak yatırımların çevreye zarar vermemesi amacıyla “do no significant harm” (“önemli derecede zarar vermemek”) kriterini uygulamaktadır. Bu kriterin uygulanacağı altı alan:

  • İklim değişikliğiyle mücadelede emisyon azaltımı,
  • İklim değişikliğine uyum,
  • Su ve deniz kaynaklarının sürdürülebilir kullanımı ve korunması,
  • Döngüsel ekonomiye geçiş,
  • Kirliliğin kontrol edilmesi ve önlenmesi,
  • Biyoçeşitliliğin ve ekosistemlerin korunması ve restorasyonudur.

III. Paris İklim Anlaşması

AB düzenlemelerine ek olarak, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) kapsamında 2015 yılında Paris'te düzenlenen 21. Taraflar Konferansı'nda (COP 21) kabul edilen Paris İklim Anlaşması küresel çapta iklim değişikliğiyle mücadelede bir dönüm noktası olarak kabul edilmektedir. Paris İklim Anlaşması’nın temel hedefi, küresel sıcaklık artışını 2 derece altında tutmak ve mümkünse 1,5 santigrat dereceyle sınırlamaktır. Bununla birlikte, finansman, emisyon ve iklime bağlı kayıplar ile ilgili de hedefleri bulunan Paris İklim Anlaşması’na 2021 yılında Türkiye de taraf olmuştur.

5. Sonuç

ESG’nin E faktörü olan çevresel etkenlere odaklanmak, şirketler açısından hem küresel sorumluluklarını yerine getirmek hem de uzun vadeli bir gelecek oluşturmak adına kritik bir öneme sahiptir. Bu çerçevede en önemli nokta, çevre faktörünün ve bu yöndeki düzenlemelerin şirketlerin tüm iş süreçlerine entegre edilmesidir. Entegre sonucunda, şirketler gelecekte karşılaşabileceği belirsizliklere karşı daha güçlü ve hazırlıklı bir konumda yer alacaktır.

Çevresel etkenlere ilişkin yukarıda yer verdiğimiz düzenlemelere ek olarak hem ulusal hem de uluslararası alanda birçok düzenleme mevcuttur. Söz konusu düzenlemelerden şirketin faaliyet alanına ve yapısına uygun düzenlemeler belirlenerek, bu düzenlemelerin uygulanması gerekmektedir.

This website is available “as is.” Turkish Law Blog is not responsible for any actions (or lack thereof) taken as a result of relying on or in any way using information contained in this website, and in no event shall they be liable for any loss or damages.
Ready to stay ahead of the curve?
Share your interest anonymously and let us guide you through the informative articles on the hottest legal topics.
|
Successful Your message has been sent