Anayasa Mahkemesi’nin 2024/176 E. ve 2025/42 K. Sayılı Kararı Sınai Mülkiyet Hakkı ve Net Kazanç Seçimlik Hakkına İlişkin Değerlendirme
Contents
Anayasa Mahkemesi’ne (“AYM”) Ankara 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi tarafından 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nda (“SMK”) yer alan, sınai mülkiyet hakkına tecavüz sonucunda talep edilen tazminatın hesaplanmasına ilişkin seçimlik haklardan “marka hakkına tecavüz edenin elde ettiği net kazancın esas alınması” seçeneğinin Anayasa’ya aykırı olduğu iddiasıyla iptal talebiyle başvuru yapılmıştır.
Başvurucunun Gerekçeleri
Başvurucu, itiraz konusu düzenlemeyle birlikte, sınai mülkiyet hakkına tecavüz edenin elde ettiği net kazancın yoksun kalınan kazancın hesaplanmasında dikkate alınmasının, kişinin dürüstlük kurallarına uygun ticari faaliyetleri sonucunda elde ettiği gelirin de tazminat kapsamına alınması sonucunu doğurduğunu belirtmiş; bu durumun mülkiyet hakkına ölçüsüz müdahale olarak değerlendirilmesi gerektiğini ileri sürmüştür.
AYM’nin İncelemesi ve Değerlendirmesi
AYM değerlendirmesinde, marka sahibinin izni olmaksızın markayı taklit edilerek üreten, satan, dağıtan veya ticari hayatta kullanan kişinin, hukuka aykırılığı gidermekle ve hukuka aykırı eylemi sebebiyle zarara sebebiyet vermiş olması durumunda bu zararı tazmin etmekle yükümlü olduğu sonucuna varmıştır. Karar kapsamında, bu zararın, yalnızca fiili kayıptan ibaret olmadığı, marka hakkı sahibinin yoksun kaldığı kazancı da kapsadığı değerlendirilmiştir.
Bu doğrultuda AYM tarafından, SMK’da öngörülen seçimlik hakların, marka sahibine zarara uğraması durumunda etkin bir koruma sağlamak amacıyla tanındığını; bu yolla caydırıcılığın temin edilmesinin hedeflendiğini vurgulamıştır. Karar’da ayrıca kanun koyucunun bu konuda tedbir alma yetkisinin bulunduğu ve sadece fiili zararla sınırlı kalmayan düzenlemelerin getirilebileceği ifade edilmiştir.
AYM, ilk derece mahkemelerinin yoksun kalınan kazancı hesaplarken, mülkiyet hakkının ekonomik değeri, markanın tanınmışlık derecesi, lisans sayısı ve süresi, ihlalin boyutu gibi objektif unsurları dikkate alarak değerlendirme yapacaklarını vurgulamıştır.
Sonuç
AYM, ilgili düzenlemenin taraflar arasında aşırı bir külfete yol açmadığını, menfaat dengesini bozmadığını ve mülkiyet hakkına aykırılık teşkil etmediğini değerlendirerek, başvurunun kabul edilemez olduğuna hükmetmiştir.