Anayasa Mahkemesi Kararı Işığında Avukat Müvekkil Gizliliği
Contents
- 1. AYM Kararı’nda Ele Alınan Temel Hukuki Sorun
- 2. AYM Kararı’ndaki Değerlendirmeler ve Kararın Önemi
Anayasa Mahkemesi’nin (“AYM”) 18 Ocak 2024 tarihinde birden fazla kanun hükmünün Anayasa’ya aykırılığı iddiasıyla açılan iptal davasına ilişkin kararı (“AYM Kararı”) 3 Nisan 2024 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
AYM Kararı, birçok farklı kanunda yapılan değişiklikler çerçevesinde ana muhalefet partisinin iptal taleplerine ilişkin değerlendirmeleri içermekle birlikte hem dünyada hem de Türkiye’de uzun zamandır farklı bağlamlarda tartışma konusu olan avukat-müvekkil gizliliğine yönelik AYM’nin kapsamlı bir incelemesini sunmaktadır.
5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun (“5549 sayılı Kanun”) uyarınca serbest avukatların dava ve alternatif uyuşmazlık çözüm yolları kapsamındaki mesleki faaliyetleri hariç olmak üzere, kanunda sayılı diğer işler bakımından raporlama yükümlülüğüne tabi tutulmasının AYM Kararı’nda avukat-müvekkil gizliliği bakımından ele alındığı görülmektedir.
Özellikle Rekabet Kurumu’nun inceleme yetkileri kapsamında hangi belgelerin ve iletişim delillerinin avukat-müvekkil gizliliğinden faydalanabileceği konusu gerek Rekabet Kurulu gerekse de idarî yargı kararlarında sık sık gündeme gelmekte ve birçok hukuki tartışmayı beraberinde getirmektedir. Nitekim, benzer sorunlar Avrupa Birliği’nin de gündeminde olup Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın (“ABAD”) Aralık 2022’de verdiği Orde van Vlaamse Balies (Case C-694/20) kararıyla birlikte avukat-müvekkil gizliliğinin, yalnızca savunma hakkıyla sınırlı olmadığı, özel hayatın gizliliği kapsamında değerlendirilmesi gerektiği ve verilen tüm hukuki görüşleri kapsadığı ortaya konmuştur. ABAD’ın anılan kararıyla birlikte avukat-müvekkil gizliliğinin sınırlarının genişlediği yorumları yapılırken benzer bir yaklaşımın AYM tarafından da geliştirilmesi Türkiye’deki uygulamayı da değiştirebilecek nitelikte görülmektedir.
1. AYM Kararı’nda Ele Alınan Temel Hukuki Sorun
5549 sayılı Kanun’da yapılan değişiklik ile, serbest avukatların hukuki mütalaa vermek, mahkeme huzurunda hakları dava etmek ve savunmak gibi işlemler ile alternatif uyuşmazlık çözüm yolları kapsamında ifa ettikleri mesleki çalışmalar nedeniyle edindikleri bilgiler hariç olmak üzere, taşınmaz alım satımı, şirket, vakıf ve dernek kurulması, banka hesaplarında yer alan varlıkların idaresi işleri gibi birtakım işlemlerin raporlanması bakımından “yükümlü” kapsamına dahil edilmişlerdi. Diğer bir ifadeyle, anılan 5549 sayılı Kanun değişikliği, serbest avukatların mesleklerini icra ederken malvarlığının yasa dışı yollardan elde edildiği veya kullanıldığı şüphesini doğuracak bir durumla karşılaşmaları hâlinde bildirimde bulunmalarını zorunlu kılıyordu.
İptal talebiyle AYM’ye yapılan başvuruda söz konusu yükümlülüğün;
(i) avukatların sır saklama yükümlülüğü ile çeliştiği ve
(ii) avukat-müvekkil gizliliğinin, özel hayatın gizliliği kapsamında değerlendirilmesi gerektiği ve hakkın ölçülülük prensibinin ötesinde kısıtlandığı
ileri sürülmüştür.
2. AYM Kararı’ndaki Değerlendirmeler ve Kararın Önemi
AYM Kararı’nda, avukatla müvekkili arasındaki konuşma ve bilgi alışverişinin nihai amacı ne olursa olsun avukat-müvekkil gizliliği açısından güçlendirilmiş bir korumaya tabi olması gerektiği değerlendirilmiştir. Zira AYM, avukat ile müvekkili arasındaki ilişkinin mahremiyet ve güven temeline dayandığını ve bu ilişkinin devamının ve avukatlık mesleğinin temel fonksiyonunun gereği gibi yerine getirilmesinin ilişki sırasında müvekkilin paylaştığı her türlü bilginin gizliliğine dair avukat tarafından garanti verilebilmesine bağlı olduğunu ortaya koymuştur. Bu nedenle de 5549 sayılı Kanun değişikliğine konu yükümlülüğünün avukatın böyle bir garanti verebilme kabiliyetini sınırlandıracağı ve avukat-müvekkil arasındaki mahremiyet ve güvene dayalı ilişkinin gereği gibi kurulamayacağına yol açabileceği değerlendirilmiştir.
AYM, bu gerekçelerden yola çıkarak, 5549 sayılı Kanun’un ilgili hükmünün mevcut haliyle serbest avukatlara katlanamayacakları bir külfet yüklemekte olduğunu ve anılan kuralla zedelenen avukat-müvekkil gizliliğinin, özel hayata saygı hakkına orantılı ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmayan bir kısıtlama içereceğini değerlendirilerek iptal kararı vermiştir.
Öte yandan, karşı oy yazılarında da vurgulandığı üzere, 5549 sayılı Kanun değişikliğinde hukuki mütalaa vermek, mahkeme huzurunda hakları dava etmek ve savunmak gibi işlemler ile alternatif uyuşmazlık çözüm yolları kapsamında ifa ettikleri mesleki çalışmalar nedeniyle edindikleri bilgiler, avukatın Kanun kapsamındaki şüpheli işlem bildirim yükümlülüğünün dışında tutulmuş ve savunma hakkıyla doğrudan ilgili işlerden elde edilen bilgilere ilişkin gizlilik korunmuştur.
Buna rağmen AYM, açıkça “avukatla-müvekkil arasındaki konuşma ve bilgi alışverişinin nihaî amacı ne olursa olsun avukat-müvekkil mahremiyeti yönünden güçlendirilmiş bir koruma sağlanması gerekir” demekte ve “avukatlık mesleğinin icrası sırasında” elde edilen meslek sırları ve bilgilerin özel hayata saygı bağlamında imtiyazlı bir korumaya tabi olduğunu vurgulamaktadır. Bu kapsamda AYM, özellikle Rekabet Kurulu’nun yerleşik uygulamasında sıkça tekrar edilen avukat-müvekkil arasındaki gizliliğin yalnızca savunma hakkının kullanımıyla sınırlandırılması yönündeki dar yorumdansa, Anayasa ile “avukatlık mesleğinin icrası” ile ilgili tüm faaliyetler bakımından geniş bir koruma öngörüldüğünü ortaya koymuştur.
Bundan sonraki süreçte, avukat-müvekkil gizliliğinin gerek idari yargı, gerekse Rekabet Kurumu uygulamaları bakımından daha kapsamlı bir korumadan bahsedilmesi söz konusu olabilecektir.
İlaveten, 5549 sayılı Kanun’da yapılan ve avukatların şüpheli işlem bildirimi yükümlülüğüne tabi tutulmasını öngören değişikliğin Mali Eylem Görev Gücü’nün (Financial Action Task Force) suç gelirlerinin aklanmasıyla mücadele kapsamında Türkiye’ye verdiği öneriler kapsamında olduğu belirtilmelidir. AYM’nin anılan kararının Mali Eylem Görev Gücü’nün Türkiye ile ilgili ilerleme raporlarına nasıl yansıyacağı ve tam uyumluluk bakımından nasıl adımların atılacağı ilerleyen dönemin tartışmalı konularından olmaya devam edecektir.