CSRD ve CSDDD’nin Türk Şirketleri İçin Önemi
Contents
- CSRD ve CSDDD Nedir?
- Türk Şirketlerinin Durumu
- Şirketler Uyumluluğu Nasıl Sağlayabilir?
- Uyumluluğun Avantajları
- Uyumsuzluğun Sonuçları
- Sonuç
CSRD ve CSDDD Nedir?
Şirketler, sürdürülebilir bir toplum ve ekonomi oluşturma sürecinde kilit bir role sahiptir. Bununla birlikte, küresel tedarik zincirlerinde insan hakları ihlalleri ve çevresel zararlar gibi sorunlara da yol açabilmektedirler. Avrupa Birliği, bu riskleri etkin bir şekilde yönetmek ve şirketlerin daha şeffaf bir şekilde faaliyet göstermelerini sağlamak amacıyla Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi (“CSRD”) ve Kurumsal Sürdürülebilirlik Özen Yükümlülüğü Direktifi (“CSDDD”) uygulamaya koymuştur.
CSRD, şirketlerin çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) konularında gelişmiş, kapsamlı, karşılaştırılabilir ve güvenilir raporlamalar yapmasını zorunlu kılmaktadır. Doğru raporlamayı garanti altına almak için denetim süreçlerini iyileştirirken sürdürülebilirlik performansının şeffaf bir şekilde sunulmasını sağlayarak paydaşların güvenini artırmayı amaçlamaktadır. Direktif, finansal olmayan raporlamanın kurumsal stratejilere entegre edilmesiyle sürdürülebilirlik odaklı bir yaklaşımı teşvik etmektedir.
CSDDD, şirketlerin operasyonel faaliyetlerinde ve tedarik zincirlerinde insan hakları ve çevresel etkilerini proaktif bir şekilde yönetmelerini gerektirmekte ve potansiyel risklerin belirlenmesi, önlenmesi ve azaltılması için kapsamlı sorumlulukları detaylandırmaktadır. Ayrıca, şirketlerin tedarik zincirinde etik ve çevreye duyarlı iş uygulamalarını benimsemelerini teşvik etmektedir. Direktif, iş süreçlerindeki olumsuz etkilerin erken tespiti ve zamanında müdahaleler yoluyla etkin yönetimi için bir çerçeve sunmaktadır.
Her iki düzenleme de şirketlerin finansal hedeflerinin yanı sıra çevresel ve sosyal etkilerini de dikkate almalarını sağlayarak Avrupa Birliği’nin sürdürülebilir kalkınma hedeflerini desteklemektedir.
Türk Şirketlerinin Durumu
Türkiye’deki bazı şirketler, AB pazarında faaliyet göstermeleri nedeniyle bu düzenlemelere doğrudan tabi olurken, diğerleri AB iş ortaklarının tedarik zincirlerinde yer almaları sebebiyle dolaylı yükümlülüklerle karşı karşıya kalabilir.
AB üyesi olmayan şirketler de, son iki yılda AB’de 150 milyon avrodan fazla gelir elde etmiş olmaları ve bir AB üye ülkesinde bir önceki mali yılda en az 40 milyon avro gelir elde eden bir bağlı ortaklığa veya şubeye sahip olmaları halinde doğrudan CSRD’ye tabidir. AB üyesi olmayan şirketler için raporlama yükümlülükleri 2028 mali yılında başlayacaktır.
CSRD ve CSDDD kapsamına giren AB veya AB dışı şirketler, tedarik zincirlerinde yer alan iş ortaklarının da bu düzenlemelere uyum sağlamasını talep edebilir. Dolayısıyla, Türk şirketlerinin doğrudan yükümlü olmasalar bile, iş ortakları aracılığıyla bu düzenlemelere uyum göstermeleri beklenmektedir.
Tedarik zincirindeki şirketlerden, insan hakları ve çevresel etkiler konusunda sorumluluklarını yerine getirmeleri ve sürdürülebilirlik standartlarına uygun hareket etmeleri istenecektir. Bu durum, hem uyumluluk açısından hem de uluslararası ticarette rekabet avantajı sağlama açısından da kritik bir önem taşımaktadır. Bu nedenle, Türk şirketlerinin, doğrudan veya dolaylı olarak bu düzenlemelerin gerekliliklerine hazırlıklı olmaları stratejik bir zorunluluk haline gelmiştir.
Şirketler Uyumluluğu Nasıl Sağlayabilir?
CSRD ve CSDDD’ye uyum, şirketlerin sürdürülebilirlik performanslarını artırarak yasal gerekliliklere uygun hale gelmelerini sağlarken aynı zamanda iş stratejilerini uzun vadeli başarıya yönlendirmeleri için bir fırsat sunar. Her iki düzenleme için de şirketlerin atması gereken bazı kritik adımlar bulunmaktadır.
İlk olarak, şirketler insan hakları ve çevresel etkilerini değerlendirmeli ve kapsamlı bir durum tespiti politikası geliştirmelidir. Bu politika, risk yönetim süreçlerine entegre edilmeli ve stratejik bir yol haritası sunmalıdır. Politikanın düzenli olarak gözden geçirilmesi ve şirket faaliyetlerinde önemli değişiklikler meydana geldiğinde hızlı bir şekilde revize edilmesi kritik önem taşır. Bunun yanı sıra, operasyonel süreçlerin şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkeleri doğrultusunda yapılandırılması, şirketlerin ESG performanslarını ölçmelerine ve raporlamalarına olanak tanır.
CSDDD’ye uyum sağlamak için, şirketlerin tüm operasyonlarını kapsayan bir davranış kuralları oluşturması ve bu kuralları bağlı ortaklıklar ve tedarik zincirindeki tüm iş ortaklarına yayması gerekmektedir. Çalışanlar ve paydaşlarla iletişim kurarak bu kuralların etkinliğini artırmak önemlidir.
CSRD için ise, uluslararası raporlama standartlarına (örneğin GRI, SASB, TCFD) uygun bir sürdürülebilirlik raporlama çerçevesi oluşturulmalı, ESG verilerinin sistematik bir şekilde toplanması ve raporlanması sağlanmalıdır.
Her iki düzenleme de şirketlerin iş stratejilerini iklim değişikliği ile mücadelede Paris Anlaşması ve Avrupa İklim Yasası hedefleriyle uyumlu hale getirmesini beklemektedir. Bu doğrultuda, net sıfır emisyon hedeflerine ulaşmak için somut planlar hazırlanmalı ve sürdürülebilir enerji kullanımı gibi uygulamalara yatırım yapılmalıdır.
Şirketler, iç ve dış paydaşlardan gelen geri bildirimleri dikkate alarak bir bildirim mekanizması oluşturmalı ve şikayetlerin anonim olarak iletilmesine olanak tanımalıdır. CSDDD kapsamında, tedarik zinciri boyunca iş ortaklarından uyum taahhütleri alınmalı ve uyumsuzluk durumlarında düzeltici adımlar içeren programlar uygulanmalıdır.
Şirketlerin uyum süreçlerini etkin bir şekilde yönetebilmesi için paydaşlarla iş birliği içinde hareket etmesi gereklidir. Bu kapsamda, çalışanlara ve tedarik zincirindeki aktörlere direktif hakkında eğitim verilmesi, geri bildirimlerin toplanması ve iyileştirme çalışmalarının ortak bir şekilde yürütülmesi önerilir. Süreçlerin sürdürülebilirliği ise düzenli denetimler ve kapsamlı raporlamalar ile sağlanmalıdır.
Son olarak, şirketlerin kamuyu bilgilendirme yükümlülüğünü yerine getirmesi ve sosyal sorumluluk raporlarını belirli aralıklarla yayımlaması gerekmektedir. CSDDD’ye uyum, şirketlerin yalnızca yasal bir zorunluluğu yerine getirmesi değil, aynı zamanda daha adil ve sürdürülebilir bir geleceğe katkıda bulunmalarını sağlayacak bir fırsat olarak değerlendirilmelidir.
Uyumluluğun Avantajları
CSRD ve CSDDD’ye uyum, şirketlere sürdürülebilirlik odaklı bir dönüşüm fırsatı sunar. CSDDD, şirketlerin tedarik zincirlerinde insan hakları ve çevresel etkileri yönetmelerini ve etik iş uygulamaları benimsemelerini sağlar. Bu süreç, müşteri güvenini artırırken çalışan bağlılığını güçlendirir ve operasyonel riskleri azaltarak şirketlerin itibar kazanmasını ve uzun vadeli başarı elde etmesini sağlar.
CSRD, şirketlerin ESG performanslarını şeffaf bir şekilde raporlamalarını zorunlu kılarak, AB pazarında rekabet avantajı sağlar. Yatırımcıların ve iş ortaklarının güvenini artıran bu düzenleme, şirketlerin yeni pazarlara erişimini ve finansmana ulaşımını kolaylaştırır. Örneğin, ESG kriterlerini benimseyen şirketler, yeşil tahvil ihraçlarında ve sürdürülebilirlik bağlantılı kredilere erişimde avantaj sağlar. AB’de faaliyet gösteren finansal kuruluşlar, ESG performansını yüksek gösteren şirketlere daha uygun kredi koşulları sunabilmektedir. Bu durum, şirketlerin daha düşük finansman maliyetleriyle karşılaşmalarını sağlar.
Uyumsuzluğun Sonuçları
CSRD ve CSDDD’ye uyum sağlamamak, şirketler için hem ticari hem de mali açıdan ciddi sonuçlar doğurabilir. Özellikle CSDDD kapsamında tedarik zinciri aracılığıyla dolaylı olarak bu düzenlemeye tabi olan şirketler, uyumsuzluk durumunda bir dizi olumsuz durumla karşılaşabilir.
Uyumsuzluk, iş ortaklarıyla olan ticari ilişkilerin zarar görmesine yol açarak sözleşmelerin feshedilmesine ve önemli gelir kayıplarına neden olabilir.
Uyum sağlanamaması, şirketlerin iş ortakları tarafından iyileştirme programlarına katılmaya zorlanmasıyla sonuçlanabilir. Bu da operasyonel değişiklikler yapılmasını, ek maliyetlerin üstlenilmesini ve daha yüksek yönetim standartlarının benimsenmesini gerektirebilir. Ayrıca, şirketlerin düzenli raporlama yapması ve iş ortaklarının gözetiminde faaliyetlerini sürdürmesi talep edilebilir ve bu da zaman ve kaynak açısından ciddi bir yük oluşturabilir.
İnsan hakları ihlalleri veya çevresel zararlar nedeniyle tazminat yükümlülükleriyle karşılaşma riski mali kayıplara yol açabilir ve itibar zedelenmesi gelecekteki iş fırsatlarında da olumsuz etkiler yaratabilir.
Sonuç
Türk şirketleri için CSRD, sadece bir uyum gerekliliği değil, aynı zamanda rekabet gücünü artırma, itibar kazanma ve uzun vadeli iş fırsatları yaratması için bir fırsattır. Şirketlerin, bu düzenlemenin potansiyel etkilerini dikkatlice değerlendirerek hem riskleri azaltmak hem de fırsatları en iyi şekilde değerlendirmek için hazırlıklı olmaları kritik öneme sahiptir.