Jeneriklik Seviyesi Yüksek Marka Tescillerin Korunmasına Yönelik Yargıtay’ın Yaklaşımı ve Buna Yönelik Uygulamadaki Çelişkiler
Contents
- 1. "Ruby" İbaresinin Hukuksal Yolculuğu: Uyuşmazlığın Detayları ve Yargılama Süreci
- 2. Genel Değerlendirme ve Marka Sahipleri İçin Stratejik Öneriler
- 3. Uygulamadaki Çelişkili Durumlar Hakkında Kısa Bir Değerlendirme
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK) kapsamında, bir işaretin marka olarak tescil edilebilmesi ve korunabilmesi için temel ilke, ayırt edici nitelik taşımasıdır. Ayırt edicilik, tüketicilerin bir ürünü veya hizmeti diğerlerinden ayırt etmesini sağlayan özelliktir. Ancak, bazı durumlarda, bir markanın içinde yer alan tanımlayıcı veya halk arasında yaygınlaşmış jenerik unsurlar bile, yoğun ve sürekli kullanım sonucunda ayırt edici bir karakter kazanarak tescil edilebilir ve mutlak koruma sağlayabilir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin 16 Aralık 2024 tarihli ve 2024/9044 sayılı kararı, gıda sektöründe sıkça karşılaşılan, jenerikleştiği iddia edilen ibarelerin marka olarak tescili ve bu ibarelerden kaynaklanan karıştırılma ihtimali iddialarına dair önemli bir emsal teşkil etmektedir. Bu karar, çikolata sektöründe jenerik hale geldiği ileri sürülen spesifik bir ibare (RUBY) üzerinden yapılan değerlendirme ile tescilli markaların sağladığı korumanın sınırlarını açıkça belirlemiştir.
1. "Ruby" İbaresinin Hukuksal Yolculuğu: Uyuşmazlığın Detayları ve Yargılama Süreci
Uyuşmazlık, 1911 yılında Belçika'da kurulmuş davacı bir çikolata üreticisinin, 2019/57164 başvuru numarasıyla "Callebaut Ruby Callets" ibaresini marka olarak tescil ettirme talebiyle başlamıştır. Türk Patent ve Marka Kurumu (TÜRKPATENT) Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu (YİDK), bu başvuruyu, aynı sektörde faaliyet gösteren davalı şirkete ait 2017/83169 tescil numaralı “RUBY” ibareli markayla karıştırılma ihtimali taşıması nedeniyle, özellikle 30. sınıfta yer alan "çikolata, kakao ve türevleri" ürün grupları bakımından kısmen reddetmiştir. Bu red kararına karşı açılan karar iptal davası, farklı yargı aşamalarında farklı yorumlara neden olmuştur:
İlk Derece Mahkemesi Kararı: İlk derece mahkemesi, başvuru markası ile önceki tarihli tescilli marka arasında görsel ve işitsel olarak güçlü bir benzerlik olduğuna hükmetmiştir. Mahkeme, ortak kullanılan "RUBY" ibaresinin, davalı markasının esaslı ve münhasır bir unsuru olduğunu kabul ederek, markalar arasında karıştırılma ihtimalinin yüksek olduğu sonucuna varmış ve davanın reddine karar vermiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi (İstinaf) Kararı: Bölge Adliye Mahkemesi, dosyada sunulan bilirkişi raporuna dayanarak alt mahkemenin kararını bozmuş ve davayı kabul etmiştir. Bilirkişi raporunda, ihtilaflı ortak RUBY ibaresinin dünya genelinde belirli bir çikolata türünü ifade eden, jenerikleşmiş bir terim olduğu belirtilmiştir. Rapora göre, jenerikleştiği için bu ibarenin tek başına ayırt edicilik taşımadığı ve dolayısıyla markalar arasında karıştırılma (iltibas) ihtimali yaratmayacağı sonucuna varılmıştır. Bölge Adliye Mahkemesi, markada yer alan diğer unsurlarının tüketiciler için yeterli ayrımı sağlayacağını kanaatine varmıştır.
Yargıtay'ın Kararı ve Hukuki Temeli: Tescilli Markanın Mutlak Korunması
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, Bölge Adliye Mahkemesi'nin kararını bozarak, marka hukukunda kilit bir prensibi yeniden vurgulamıştır. Yargıtay'ın karar gerekçesi özetle şu kritik noktalara dayanmaktadır:
Tescilli Markanın Gücü: Yargıtay, ortak kullanılan ibare bir çikolata türünü ifade etse dahi, davalı şirket adına tescilli olduğu sürece, bu ibarenin mutlak ve münhasır bir koruma sağladığını kesin bir dille belirtmiştir. Tescilli markalar, bir hükümsüzlük kararı verilmedikçe herkese karşı bağlayıcıdır ve yasal koruma sağlamaktadır.
Hükümsüzlük Davası Şartı: SMK m. 5/2'ye göre, tanımlayıcı bir işaretin, kullanım yoluyla ayırt edici hale gelmişse tescili mümkündür. Ancak Yargıtay, ilgili ibarenin tanımlayıcı olup olmadığı tartışılacaksa, bunun ancak markanın hükümsüzlüğünün (iptalinin) talep edildiği ayrı bir dava yoluyla değerlendirilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Geçerli bir hükümsüzlük kararı olmadan, tescilli bir markanın koruma kapsamının daraltılması hukuken mümkün değildir.
Karıştırılma İhtimali: Yargıtay, markalardaki ortak RUBY ibaresi nedeniyle, ortalama dikkat düzeyindeki bir tüketicinin ürünleri aynı ticari işletmeye veya ekonomik olarak bağlantılı işletmelere aitmiş gibi algılayabileceğini belirtmiştir. Bu durum, SMK m. 6/1 anlamında bir karıştırılma ihtimali doğurmaktadır.
Muhalefet Şerhi: Karara eklenen muhalefet şerhi, farklı bir bakış açısı sunmaktadır. Muhalif görüşe göre, dava konusu "RUBY" ibaresi çikolata sektöründe gerçekten jenerik hale gelmiş bir terimdir. Bu nedenle, tescilli olsa dahi, bu ibarenin marka sahibine mutlak bir tekel hakkı tanımaması gerektiği savunulmuştur. Muhalefet, tıpkı "çikolata" kelimesinin kendisi gibi, "RUBY" teriminin de ürünün genel tanımına işaret ettiğini öne sürmüştür. Ayrıca, başvuru konusu markada yer alan "diğer ayırt edici unsurların" dikkate alınması ve bunların karıştırılma ihtimalini ortadan kaldırdığı düşünülerek Bölge Adliye Mahkemesi'nin kararının daha isabetli olduğu belirtilmiştir.
2. Genel Değerlendirme ve Marka Sahipleri İçin Stratejik Öneriler
Yargıtay'ın bu kararı, Türk marka hukukunda tescilli markaların gücünü ve kapsamını bir kez daha net bir şekilde ortaya koymuştur. Karar, bir ibare tanımlayıcı nitelikte olsa veya jenerikleşme eğilimi gösterse bile, tescil edildiği sürece mutlak ve münhasır bir koruma sağladığını vurgulamaktadır. Bu koruma, ancak ve ancak mahkeme kararıyla bir hükümsüzlük davası açılarak ortadan kaldırılabilir.
Bu yaklaşım, özellikle gıda sektörü gibi bazı terimlerin kolayca jenerikleşebildiği alanlarda, marka sahiplerinin koruma stratejilerini ve rakip firmaların ticari ibare kullanma tercihlerini doğrudan etkileyecek niteliktedir. Bu kararın ışığında, marka sahipleri ve potansiyel başvuru sahipleri için önemli çıkarımlar ve öneriler bulunmaktadır:
Hükümsüzlük Davasının Önemi: Mevcut tescilli markalar hakkında bir ibarenin jenerikleştiği iddiası varsa, markanın sağladığı münhasır hakları ortadan kaldırmanın tek yasal yolu, bir hükümsüzlük davası açmaktır. Bu dava açılmadığı sürece, tescilli markanın mutlak koruması geçerliliğini koruyacaktır. Bir diğer deyişle, jeneriklik seviyesi yüksek tescilli bir marka dayanak gösterilerek herhangi bir hukuki ihtilaf başlatıldığında, sonraki tarihli marka sahibinin yalnızca ortak unsurun jenerik karakterinin mevcut olduğu savunması yeterli olmayabilecektir. Sonraki tarihli marka sahibinin daha güvenli yol olarak hükümsüzlük davası ile ayırt ediciliği düşük dayanak markanın tescilinin ortadan kaldırılmasını talep etmesi ve ana hukuki ihtilafta bekletici mesele yapması önemli bir adım olacaktır.
Marka Başvurularında Dikkat: Yeni marka başvurusunda bulunurken, kullanılan her bir ibarenin ayırt edici karakteri titizlikle değerlendirilmelidir. Eğer bir ibare başlangıçta tanımlayıcı veya jenerik ise, gelecekteki olası itiraz ve davalardan korunmak için kullanım yoluyla ayırt edicilik kazandırılması stratejisi benimsenmelidir.
İhtilaf Durumlarında Kapsamlı Değerlendirme: Rakip markalarla ortak ibarelerin kullanıldığı ihtilaf durumlarında, sadece ibarenin kendisine odaklanmak yerine, ibarenin kullanım kapsamı, ortalama tüketicinin algısı, markanın genel yapısı (slogan, logo, diğer kelime unsurları) ve sektörün dinamikleri gibi tüm faktörler bir bütün olarak göz önünde bulundurulmalıdır.
Proaktif Marka Stratejileri: Gıda, kozmetik, moda, medya gibi jenerikleşmeye açık sektörlerde faaliyet gösteren şirketler için proaktif bir marka stratejisi hayati önem taşımaktadır. Tescil başvuruları öncesinde detaylı benzerlik ve ayırt edicilik analizleri yaptırmak ve karıştırılma ihtimali teşkil eden marka başvurularına karşı zamanında itiraz etmek olası hukuki sorunların önüne geçebilir.
Ayırt Edici Gücü Düşük Markaların Düzenli Olarak Korunması: Vurgulamak gerekirse, markaların başlangıçta ayırt edici güçleri düşük dahi olsa, düzenli ve yoğun kullanım yoluyla ayırt edicilik kazanmaları ve tescilli olmaları halinde, tescilli markanın sağladığı mutlak koruma kapsamında hukuki müdahalelere karşı korunma ihtimalleri önemli ölçüde artmaktadır. Ayrıca, rakiplerin benzer başvurularına karşı sürekli ve dikkatli bir marka koruması faaliyeti (itirazlar, izleme vb.) yürütmek, markanın pazar gücünü ve yasal koruma düzeyini pekiştirecektir.
3. Uygulamadaki Çelişkili Durumlar Hakkında Kısa Bir Değerlendirme
Yargıtay'ın bu kararı ışığında açıkça söylenebilecektir ki, bir marka tescilli ise bu marka dayanak gösterilerek yapılan itirazlarda veya açılan davalarda markanın tescil gücü dikkate alınmalı ve benzerlik değerlendirmeleri buna uygun yapılmalıdır. Bu durum tescilli markanın jenerik karakterinin yüksek olduğu veya zamanla yükseldiği durumlarda da tescile yönelik pozitif yaklaşımın devam etmesi gerektiğini göstermektedir.
Ancak, özellikle TürkPatent uygulamasında dayanak markanın jenerik karakterinin yüksek olması veya ayırt edici karakterinin yüksek olmaması veya sulanmışlık seviyesinin belirli düzeylerde artmış olması durumlarında marka adeta artık yokmuş gibi kararlar verilmektedir. Bu türdeki ibarelerin ortak olarak taraf markalarında yer alması TürkPatent uzmanları için neredeyse yok hükmünde olup, tescilin varlığına hiçbir değer verilmemekte ve itirazlar doğrudan reddedilmektedir.
Türkiye gibi artık yeni marka bulmanın neredeyse imkansız hale geldiği bir sistemde tescil edilmiş markaların tescilli olmalarına rağmen ayırt edici karakterlerinin yüksek olmamasından bahisle herhangi bir koruma sağlayamamaları Yargıtay’ın ilgili kararı ile taban tabana çelişmektedir. Bu kadar çok markanın yer aldığı bir sistemde tescilin gücüne bu denli az önem verilmesi ise uygulamada bir çok hukuki soruna yol açmaktadır. Bu hukuki sorunların en başında da açılan karar iptal davalarındaki artış gelmektedir. TürkPatent’in adeta bir rutin haline getirdiği ret kararları marka sahiplerini dava açmak zorunda bırakmakta ve bu da yargıdaki yükün önemli ölçüde artmasına yol açmaktadır.
Anlatılanlar uyarınca, Yargıtay’ın ilgili kararı da dikkate alınarak markaların tescillerine daha fazla önem atfedilmesini ve özellikle TürkPatent’in kararlarını verirken Türkiye’nin marka sayısı anlamındaki dezavantajlı gerçeklerini dikkate alarak tescilli markaların korunmaları yönünde daha bütüncül değerlendirmeler yapmasını diliyoruz.