Tebligat Kanunu Madde 21 Işığında Tebliğ İmkansızlığı Halleri
Contents
- Giriş
- 1. Tebliğ İmkansızlığı
- 1.1 Muhatabın Adreste Geçici Süre Bulunmaması
- 1.2. Adresten Devamlı Ayrılmış Olması
- 2. Tebellüğden Kaçınma
- 3. Tebliğ İmkansızlığı Sonuçları
- Sonuç
Giriş
Olağan hayat akışında kişilerin her an bilinen adreslerinde bulunuyor olmaları gerçekçi bir bakış olmayıp, adreste kimse bulunmuyorken yapılan tebligatlarının akıbetinin belirlenmesi tebligat hukuku ve medeni usul hukuku bakımından önem arz etmektedir.
7201 sayılı Tebligat Kanunu m. 21 kapsamında tebliğ imkansızlığı ve tebellüğden imtina halleri düzenlenmiştir. Bu kapsamda tebliğ imkansızlığı halleri, tebellüğden imtina halleri, bu durumlarda izlenmesi gereken tebligat yöntemi incelenecektir.
1. Tebliğ İmkansızlığı
Tebliğ imkansızlığı; Tebligat Kanunu m. 21/1 kapsamında düzenlenmiş olup[1] gösterilen adreste bulunmama hali olarak da ifade edilebilmektedir[2]. Tebligat memuru, tebligatın yapılacağı adrese gittiğinde adresin doğru olmasına rağmen tebligat yapılabilecek[3] herhangi bir kimseyi adreste bulamamışsa ya da tebligatın bizzat muhataba yapılması gereken hallerde muhatap adreste bulunmuyorsa tebligat imkansızlığı vardır[4].
1.1 Muhatabın Adreste Geçici Süre Bulunmaması
Muhatabın adreste geçici süre başka bir yere gitmesi hali esasında bir tebliğ imkansızlığı teşkil etmemektedir. Buna ilişkin düzenleme Tebligat Kanunu madde 20 ile madde 21 birbirinden farklı iki madde olarak karşımıza çıkmaktadır[5]. Muhatabın geçici olarak başka yere gitmesi durumu Tebligat Kanunu madde 20 kapsamında düzenlenmiştir. Eğer maddede sayılan hallerden biri yoksa madde 21 hükmü uygulama alanı bulacaktır[6].
Tebligat kanunu madde 20’nin uygulanma alanı bulması için bazı şartlar bulunmaktadır. Öncelikle ortada Tebligat Kanunu madde 13, 14, 16, 17 ve 18’e göre yapılacak bir tebligatın bulunması gerekmektedir[7]. Ayrıca tebligat yapılacak kimsenin geçici olarak başka yere gitmiş olması gerekmektedir. Belirtmek gerekmektedir ki aynı gün adrese dönecek olan kişi geçici olarak gitmiş sayılmayacak, öyle bir durumda tebligat madde 13, 14, 16, 17 veya 18 uyarınca gerçekleştirilecektir[8].
Muhatap geçici olarak başka bir yere gitmiş olmayıp sadece tebliğin yapıldığı sırada adreste bulunmuyor ve tevziat saatinden sonra döneceği biliniyorsa artık madde 20 uygulanamayacak[9]; tebligatı kabul yetkisine haiz kişiler bulunmaktaysa tebligat Tebligat Kanunu madde 13, 14, 16, 17, 18 hükümlerine göre, eğer bu kişiler de adreste bulunmamaktaysa[10] ya da muhatabın geçici süre başka yere gittiğini beyan eden kişiler bu kişilerden biri değilse[11] Tebligat Kanunu madde 21 hükmüne göre tebligat yapılacaktır.
Bunun ayrımının yapılması tebliğ tarihinin belirlenmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Nitekim Tebligat Kanunu madde 20 ve Tebligat Yönetmeliği madde 29 gereğince tebliğ evrakını o yerin muhtarına/ihtiyar heyetine/kolluk amirine ya da memuruna teslim eder ve muhatabın kapısına ihbarname asar. Yapılan tebligat ihbarnamenin kapıya asılmasından itibaren 15 gün sonra yapılmış sayılır[12]. Tebligat Kanunu madde 21’e göre yapılan tebliğ ise ihbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarihte yapılmış sayılacaktır[13].
1.2. Adresten Devamlı Ayrılmış Olması
Muhatap adresten sürekli olarak ayrılmış ve Mernis adresi bulunmamakla birlikte yeni adresi bildirilmemiş/ tespit edilememiş olabilir. Böyle bir durumda Tebligat Kanunu madde 21 uygulanamayacaktır[14]. Muhatabın adresten sürekli ayrılması, o adrese bir daha dönmemek üzere ayrılmasını ifade etmektedir[15]. Bu durumda tebligat memuru tetkik görevini yerine getirmesi sonucu muhatabın yeni adresini tespit edebilmişse ve bu adres de aynı dağıtım bölgesindeyse tebligat memuru tebligatı o adrese yapabilir. Adres tebligat memurunun adresi dışında bir yerdeyse tebligat evrakı PTT merkezine iade edilecektir[16].
Muhatabın adresten devamlı ayrılmış olması durumunda bu uygulamanın sağlanması için muhatabın Mernis adresinin bulunmaması şarttır. Yani tebligat çıkarılan adres muhatabın Mernis adresi ise muhatap adresten devamlı ayrılmış dahi olsa tebligat memuru tarafından yeni bir adres araştırması yapmadan[17] Tebligat Kanunu madde 21/2 uyarınca tebligatı muhtara/ ihtiyar heyetine/ zabıta amirine/ zabıta memuruna teslim edebilecektir.
Tebligat Kanunu madde 21/1 kapsamında muhatabın geçici süre adreste bulunmaması hali düzenlenmişken Tebligat Kanunu madde 21/2 kapsamında tebligat adresi muhatabın Mernis adresi olmasına rağmen muhatabın adresten devamlı ayrılmış olması hali düzenlenmiştir. İki düzenleme arasında tek fark; tebligat memurunun en yakın komşuya/yöneticiye/kapıcıya, bu tebligatın muhtara bırakıldığını muhataba bildirmek üzere haber vermesi hususudur. Bu şekilde haber verme hususu madde 21/2 kapsamında tebligat memuruna görev olarak yüklenmemiştir[18].
Tebligat Kanunu madde 21/2’nin uygulama alanı bulması için tebligatın muhatabın gösterilen adresine gitmesi ve tebliğ edilmeden iade dönmesi gerekmektedir. Bu noktada doktrindeki tartışma konularından biri de bilinen adres ile Mernis adresinin aynı olması durumunda ortaya çıkmaktadır.
Doktrinde bir görüşe göre; bilinen adres ile Mernis adresi aynı ise ilk tebligat normal tebligat şeklinde gönderilmek zorunda olmayacak, Mernis’te kayıtlı adrese doğrudan Tebligat Kanunu madde 21/2’ye göre tebligat çıkarılabilecektir[19]. Bir diğer görüşe göre ise; bilinen son adresle Mernis adresinin aynı olması durumunda, ilk tebligatın Tebligat Kanunu madde 21/2’ye göre çıkarılması usul ekonomisi ilkesinin bir gereğidir[20]
Bunun yanında Tebligat Kanunu madde 21/2’ye dayanılması için tebligat evrakının üstüne şerh düşülmüş olması gerekmektedir. Bu şerhin düşülmesi uygulama şartıdır[21].
Bir diğer husus muhatabın adresten devamlı ayrılmış olduğu hallerde, askerde/cezaevinde/yurt dışında bulunduğu hallerde veyahut adreste hiç oturmamış olduğu hallerde dahi tebligat Mernis sistemine kayıtlı adresine yapılmalıdır[22]. Bu durum böyle olmakla birlikte uygulamada hukuki dinlenilme hakkı dahil pek çok hakkın zedelenmesine yol açmaktadır.
Tebligat memuru muhatabın Mernis adresine gittiğinde binanın harabe olduğunu, yıkıldığını ya da yıkılıp yerine yenisinin yapıldığını tespit ettiği takdirde nasıl bir yol izlemesi gerektiği konusu doktrinde tartışmalıdır.
İlk görüşe göre böyle bir durumda dahi tebligat evrakının iade edilmesine gerek bulunmamaktadır. Tebligat evrakı muhtara teslim edilmelidir. İhbarname ise adresin bulunduğu yer binasına ya da bu binaya karşılık gelen yere asılacaktır[23]. İkinci görüşe göre ise civardaki insanlar aracılığıyla muhatabın yeni adresinin öğrenilip öğrenilemediği hususu değerlendirilmelidir. Muhatabın yeni adresinin öğrenilememesi durumunda adres meçhul olacaktır. Bu durumda da diğer şartların da sağlanması ile ilanen tebligat yoluna gidilmesi gerekecektir[24]. Üçüncü görüş böyle bir durumda tebligatın yapılmadan iade dönmesi gerektiğini savunmaktadır[25].
1.3. Muhatabın Ölmüş Olması
Muhatabın ölmüş olması durumu da yine bir tebliğ imkansızlığı olarak düzenlenmiştir. Bu durumu tespit eden tebligat memuru mazbataya yazar ve bilgiyi aldığı kişinin imzasını da alır. Bilgiyi veren kişi imzadan kaçınırsa bunu da mazbatada belirterek kendisi imzalar. Akabinde tebligat evrakını tebliği yapan merciye iade gönderir[26].
2. Tebellüğden Kaçınma
Tebellüğden kaçınma hali; muhatabın ya da muhatap adına tebligat kabul edebilecek kişilerin adreste bulunmasına rağmen tebligatı kabul etmemesi ve bunu sözleriyle ya da davranışlarıyla belli etmesi durumudur[27]. Bu durumda tebliğden imtina eden kişi tebliğ mazbatasına açıkça yazılır. Daha sonra tebligat evrakı muhtara, ihtiyar heyetine, zabıta amiri veya memurlarına teslim edilir. Bu kişiler tebligat evrakını teslim almak ve 3 ay muhafaza etmek zorundadır[28].
Tıpkı tebliğ imkansızlığı durumunda olduğu gibi bu durumda da adresin muhatabın fiilen oturduğu adres olması, ihbarnamenin kapıya asılması gerekir. Fakat tebliğ imkansızlığından farklı olarak Tebligat Yönetmeliği madde 31/1-b uyarınca en yakın komşuya/yöneticiye/kapıcıya bildirim zorunlu değildir.
3. Tebliğ İmkansızlığı Sonuçları
Tebliğ imkansızlığı söz konusu olduğunda uygulanması gereken maddeler Tebligat Kanunu madde 21 ve Tebligat Yönetmeliği madde 30 olarak karşımıza çıkmaktadır. Tebliğ imkansızlığı durumunda tebligat memurunun yapması gereken ilk şey muhatabın nerede olduğunu ve ne zaman döneceğini öğrenerek bu hususu tebligat evrakına yazmaktır[29].
Eğer muhatap gün içinde adrese dönecekse ihbarnamenin kapıyı asıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılmaktadır[30]. Muhatabın adreste geçici olarak bulunmaması ile devamlı olarak bulunmaması hallerinde tebligat usulü değiştiği için; tebligat memuru bu tetkik görevini yerine getirmeden ve bunu tutanağa geçirmeden hangi tebligat yönteminin uygulanması gerektiği tespit edilemez[31].
Bu yüzden gerçek kişilere tebligatın yapılamaması durumunda Tebligat Kanunu m. 21 kapsamında tebligat yapılacaksa muhatabın gün içinde adrese dönüp dönmeyeceğinin araştırılması gerekmektedir. Gelen beyanlar tebliğ mazbatasına yazılmalı ve beyanda bulunan kişilere de imzalattırmalıdır. Bilgiyi veren kişi imzadan çekiniyorsa tebligat memuru bu durumu da yazarak mazbatayı kendisi imzalamalıdır[32].
Akabinde yapılması gereken Tebligat Kanunu m. 21 ve Tebligat Yönetmeliği m. 30 uyarınca; tebliğ edilen evrakının muhatabın adresindeki muhtar, ihtiyar heyeti, zabıta amiri veya zabıta memuruna teslim edilmesidir[33]. Akabinde tebliğin m. 21’e göre yapıldığını gösteren ihbarname muhatabın binasının kapısına asılmalıdır. Böylece muhatabın kendisine bir tebligat evrakı geldiği ve evrakın kime teslim edildiğinden haberdar olması sağlanmış olacaktır.
Her ne kadar madde hükmünde “bina” ifadesi kullanılmışsa da bu husus doktrinde bazı tartışmalara yol açmıştır. Doktrinde bir görüş m. metninde bina denilmişse de bunun muhatabın evinin kapısını ifade ettiğini; muhatap bir apartmanda oturuyorsa bu ihbarnamenin apartmanın giriş kapısına değil, muhatabın yaşadığı daire kapısına asılması gerektiğini savunmaktadır[34].
İhbarname asıldıktan sonra tebligatı yapan görevli memurun; en yakın komşuya/yöneticiye/kapıcıya, bu tebligatın muhtara bırakıldığını muhataba bildirmek üzere haber vermesi gerekmektedir. Bu kişinin adı, soyadı, imzası alınmalıdır. Eğer adı, soyadı öğrenilemiyorsa, imzası alınamıyorsa bu durum da mazbatada ayrıca yer almalıdır[35].
Tebligat Yönetmeliği m. 30 kapsamında ise bu kişilerin yalnızca adının, soyadının, imzasının alınmasının yeterli olmadığı; tebliğ memurunun tahkik etme görevi kapsamında en yakın komşudan/yöneticiden/kapıcıdan muhatabın neden adreste bulunmadığını ve gün içinde adrese gelip gelmeyeceğini öğrenme görevinin de bulunduğunu, tebligat memurunun bu soruların cevaplarını tebliğ mazbatasına şerh düşmesi gerektiği düzenlenmiştir[36].
Doktrinde bir diğer husus ise tebligatta işlem sırasına uyulmuş olup olmama durumunun tebligatın geçerliliğine etkisidir. Esasında usulüne uygun bir tebligattan bahsedilebilmesi için işlemlerin sırasıyla yapılması bir geçerlilik şartıdır. Bir görüş sıraya uyulmadığı takdirde tebligatın usulsüz olacağını savunmaktadır[37]. Bunun yanında tebligatın usulsüz değil, geçersiz sayılacağını savunan bir görüş de bulunmaktadır[38]. Bir diğer görüş ise sıraya uyulmamış olsa dahi tebligatın geçerli kabul edilmesi gerektiğini savunan görüştür. Bu görüşe göre muhatap tebligat evrakını muhtardan teslim aldığı takdirde tebligatın hükümsüz sayılmasının mantıklı olmayacağından tebligat usulüne uygun şekilde gerçekleştirilmiş sayılmalıdır[39].
Sonuç
Tebliğ imkansızlığının gerekçesinin gerçek ve geçerli şekilde ortaya konulması, tebligatın usule uygunluğu açısından büyük önem taşır. Aksi halde yapılan işlemler, hukuka aykırı sayılarak tebligatın geçersizliğine ve dolayısıyla hak kayıplarına neden olabilir.
Çalışmamın sonucunda Tebligat Kanunu madde 21’in, modern çağın ihtiyaçlarına cevap vermekte gün geçtikçe yetersiz kaldığı, uygulamada tebliğ imkansızlığı durumlarında hala pek çok hak kaybının yaşandığı, tebligatın usulsüz olması nedeniyle pek çok kişinin hukuki dinlenilme hakkının zedelendiği tespit edilmiştir. Bunun yanında uygulanması gereken yöntemin doktrinde tartışmalar yaratacak şekilde düzenlenmiş olması hukuki öngörülebilirlik hakkını da ihlal etmektedir.
Sonuç olarak söz konusu hükmün özenle uygulanması ve gelişen ihtiyaçlara göre revize edilmesinin, tebligat hukukunun sağlıklı işlemesi açısından elzem olduğu görüşüne ulaşılmıştır.
[1] İlgili kanun m.si aynen şu şekilde düzenlenmiştir: “Kendisine tebligat yapılacak kimse veya yukarıdaki m.ler mucibince tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbiri gösterilen adreste bulunmaz veya tebellüğden imtina ederse, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza mukabilinde teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber, adreste bulunmama halinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirilir. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.”
[2] Ahmet Uğur Turan, Tebligat Hukuku Tebligat Suçları ve İlgili Mevzuat, 3. B., Ankara 2006., s. 185.
[3] Tebligat yapılabilecek kişiler Tebligat Kanunu m. 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18 ve 19 kapsamında düzenlenmiştir.
[4] Murat Atalı, İbrahim Ermenek, Hilal Üçüncü, Tebligat Hukuku, 7. B., Ankara, 2024, s. 193.
[5] Recep Akcan, Hakan Albayrak, Tebligat Hukuku, 3. B., Ankara, 2016, s. 146.
[6] Köksal, Mehmet, Tebligat Hukuku Şema Kitap- Ders Kitabı, 3.B. Vedat Yayınları, İstanbul, 2018, s. 84.
[7] Köksal, s. 84.
[8] Yargıtay 23. HD., 2015/7982 Esas, 2017/250 Karar sayılı ve 06.02.2017 tarihli karar. Ayrıca bkz.: Yargıtay 23. HD., 2016/4450 Esas, 2017/672 Karar sayılı ve 02.03.2017 tarihli karar.
[9] Muşul, Timuçin, Tebligat Hukuku, 7. B, Adalet Yayınevi, Ankara, 2018, s. 339.
[10] Muşul, s. 388. Köksal, s. 87.
[11] Köksal, s. 87.
[12] Köksal, s. 85.
[13] Muşul, s. 341.
[14] Ahmet Cemal Ruhi, Tebligat Hukuku (En Son Yargıtay İçtihatlarıyla), 8. B., Ankara 2013, s.590
[15] Bilgehan Yeşilova, -Karar İncelemesi- Tebligat Kanununun 20 ve 21. Maddesi Hükümlerinin Uygulama Alanlarının Mukayeseli Olarak Belirlenmesi (HGK. 2.2.2005, 12-21/4), Prof. Dr. Ejder Yılmaz’a Armağan, C.2, Ankara 2014, s.2073-2131., s.2105-2106, 2125 ‘den nakleden Aydın Güzel, İcra ve İflas Hukukunda tebligat (Yayın No: 620306), Yüksek Lisans, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yükseköğretim Kurulu, 2020, s. 109.
[16] Güzel, s. 105, Canan Ruhi, Ahmet Cemal Ruhi, Tebligat Hukuku (En Son Yargıtay İçtihatlarıyla), 9. B., Ankara 2016, s.461.
[17] Ruhi/Ruhi-Tebligat, s.472 , Ruhi-Tebligat, s.600.
[18] Ruhi/Ruhi-Tebligat, s.473.
[19] Yeşilova, s.92, 101, 103-104’den nakleden Güzel s. 107 .
[20] Nesibe Kurt Konca, Türk Hukukunda Tebligata İlişkin Sorunlar ve Çözüm Önerileri, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Yıl 2014, Sayı 114, s.239-274., s.247, 249’ den nakleden Güzel s. 107.
[21] Ruhi/Ruhi-Tebligat, s.472.
[22] Ruhi/Ruhi-Tebligat, s.476-479; Ruhi-Tebligat, s.608.
[23] Seyithan Deliduman, Tebligat Hukuku Bilgisi, 5. B., Ankara 2015, s.129.
[24] Ejder Yılmaz, Tacar Çağlar, Tebligat Hukuku, 6. B., Ankara 2013, s.510.
[25] Ruhi/Ruhi-Tebligat, s.90; Ruhi-Tebligat, s.124.
[26] Akcan/Albayrak, s. 153, 154.
[27] Muşul, s. 388. Köksal, s. 88.
[28] Atalı/Ermenek/Üçüncü, s. 200.
[29] Ejder/Çağlar, s. 380.
[30] Güzel, s. 103; Deliduman, s.118, 125; Mustafa Oskay, Tebligat Kanunu’nun 21. Maddesi ile İlgili Düşünceler, Ankara Barosu Dergisi, Sayı 1989/1, s.25-30, s.28.
[31] Atalı/Ermenek/Üçüncü, s. 193.
[32] Atalı/Ermenek/Üçüncü, s. 194, 195, 196.
[33] Atalı/Ermenek/Üçüncü, s. 197.
[34] Güzel, s. 101, Ruhi-Tebligat, s.594., Atalı/Ermenek/Üçüncü, s. 197.
[35] “Muhatabın adreste neden bulunmadığı, adreste bulunmamasının geçici mi yoksa sürekli mi olduğu hususunda tebligatta bir şerh bulunmadığı gibi tebligatta adı geçen komşu, yönetici veya kapıcının kim olduğu, bunlardan kime haber verildiği de anlaşılamamaktadır. Açıklanan sebeplerle davalı ...'a yapılan tebligatın geçerli bir tebligat olmadığı açıktır.” (Yargıtay 23.HD, 21.09.2017, E.2015/8022, K.2017/2317: KİBB)
[36] Güzel, s. 103, İbrahim Çatalkaya, Tebligat Hukuku, Ankara 2018., s.150-152; Ruhi/Ruhi- Tebligat, s.463; Deliduman, s.110, 122; Ruhi-Tebligat, s.590.
[37] Deliduman, s.127; Ruhi-Tebligat, s.595 .
[38] Talih Uyar, İcra Tebliğleri (İcra ve İflâs Kanunu. 21), Ankara Barosu Dergisi Sayı 2014/3, s.155-240, s.207 .
[39] İlhan E. Postacıoğlu, Sümer Altay, İcra Hukuku Esasları, 5. B., İstanbul 2010, s.351’den nakleden Güzel, s. 104.
Successful