Kesinleşmemiş TÜRKPATENT Kararları Üzerinden Yapılan Yanıltıcılık ve Haksız Rekabet İlişkisi
Contents
- Giriş
- A. MARKA HAKLARI BAKIMINDAN İNCELEME
- 1. Marka Başvuru Süreci, Markalar Dairesi ve Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu Kararları, Kurum Kararının İptali Davaları ve Bu Kararların Kesinleşmesi
- 2. Kesinleşmiş TÜRKPATENT Kararı Olmaksızın Marka Haklarından Yararlanma ve Yanıltıcılık
- 3. TÜRKPATENT’in Kesinleşmemiş Kararına Dayalı Yanıltıcılık Durumunda Haksız Rekabet İddiaları ve Bağlantılı Davalar
- B. PATENT/FAYDALI MODEL HAKLARI BAKIMINDAN İNCELEME
- 1. Patent Başvuru Süreci, Türk Patent ve Marka Kurumu Nihai Tescil Kararı
- 2. Kesinleşmiş TÜRKPATENT Kararı Olmaksızın Patent/Faydalı Model Haklarından Yararlanma ve Yanıltıcılık
- 3. TÜRKPATENT’in Kesinleşmemiş Kararına Dayalı Yanıltıcılık Durumunda Haksız Rekabet İddiaları ve Bağlantılı Davalar
- 4. EMSAL KARARLAR DOĞRULTUSUNDA YARGITAY UYGULAMALARI
- Sonuç
Giriş
Türkiye’nin teknolojik ilerlemesine katkıda bulunmak, ülke içinde serbest rekabet ortamını oluşturmak ve araştırma geliştirme faaliyetlerinin gelişmesini sağlamak üzere sınaî mülkiyet haklarının tesisi, bu konudaki korumanın sağlanması ve bu haklara ilişkin yurt içi ve yurt dışında var olan bilgi ve dokümantasyonun kamunun istifadesine sunulabilmesi amacıyla Türk Patent ve Marka Kurumu (“TÜRKPATENT”) kurulmuştur. TÜRKPATENT, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’na bağlı, tüzel kişiliğe sahip ve özel bütçeli bir kamu kurumudur.
TÜRKPATENT, sınai mülkiyet hakları konusunda idari kararlar almaya yetkilidir. TÜRKPATENT tarafından verilen nihai kararlara [1] karşı kararın bildirim tarihinden itibaren iki ay içerisinde Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinde kurum kararının iptali davası açılabilmektedir. İşbu husus da göstermektedir ki, TÜRKPATENT her ne kadar idari bir karar tesis ediyor olsa da, bu kararın denetiminde görevli mahkeme olarak idare mahkemelerinden ziyade Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi görevli kılınmıştır.
Günümüzde, kesinleşmemiş TÜRKPATENT kararları üzerinden yanıltıcı iddialarda bulunabilmekte, ticari avantaj elde edilmeye çalışılmakta ve rekabet ortamı bozulabilmektedir. Henüz kesinleşmemiş kararların tüketicileri yanıltacak ve ticaret ortamında rakip firmalara zarar verecek şekilde kullanılması haksız rekabet teşkil edebilir ve hukuki yaptırımlara konu olabilmektedir.
Bu makalede, kesinleşmemiş TÜRKPATENT kararlarının haksız rekabet kapsamında nasıl değerlendirildiği ve bu tür durumlara karşı alınabilecek hukuki önlemler ayrıntılı olarak ele alınacaktır.
A. MARKA HAKLARI BAKIMINDAN İNCELEME
1. Marka Başvuru Süreci, Markalar Dairesi ve Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu Kararları, Kurum Kararının İptali Davaları ve Bu Kararların Kesinleşmesi
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (“SMK”) madde 4 uyarınca, her türlü ibare, SMK’nın 5. ve 6. maddelerinde düzenlenen ret sebeplerine aykırılık taşımadığı sürece marka olarak tescil edilebilir. Bu çerçevede, yapılan bir marka başvurusu, SMK madde 16 kapsamında öncelikle TÜRKPATENT tarafından incelenir. Bu ilk incelemede, başvurunun mutlak ret sebeplerine tabi olup olmadığı değerlendirilir İnceleme sonucunda, TÜRKPATENT başvuruyu kısmen veya tamamen reddedebilir. Ret veya kısmi ret kararı, SMK madde 20/2 gereği başvuru sahibine tebliğ edilir ve başvuru sahibi, karara karşı itiraz etme hakkına sahiptir.
TÜRKPATENT tarafından yapılan re’sen inceleme sonrasında herhangi bir mutlak ret sebebi bulunmayan başvurular, SMK madde 16/2 uyarınca Resmi Markalar Bülteni'nde (“Bülten”) yayımlanır. Bülten'de yayımlanan marka başvurularına karşı ise, üçüncü kişiler SMK madde 18 uyarınca, yayım tarihinden itibaren iki ay içinde, başvurunun 5. veya 6. madde hükümlerine aykırı olduğu gerekçesiyle itiraz edebilirler. TÜRKPATENT, yapılan itirazı başvuru sahibine bildirir ve savunma getirmesi için 1 aylık süre tanır. Sonrasında, Markalar Dairesi, yapılan itirazı değerlendirir ve markanın, başvuru kapsamındaki mal veya hizmetlerin bir kısmı veya tamamı bakımından tescil edilemeyeceğine karar verebilir. Aksi hâlde, itiraz reddedilir.
Markalar Dairesi’nin kararına karşı, kararın bildiriminden itibaren iki ay içinde TÜRKPATENT nezdindeki Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu'na (“YİDK”) karara itiraz prosedürü başlatılabilir. Zira, Markalar Dairesi kararı TÜRKPATENT nezdinde ancak karara karşı itiraz yoluna başvurulmadığı takdirde nihai ve kesin bir karar olabilecektir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 24.05.2023, 2022/1006 E., 2023/517 K. Sayılı kararında da belirtildiği üzere “Bir idari kararın 'kesinleşmiş olması' ile 'nihai olması' da farklı kavramlardır. Bu kapsamda TÜRKPATENT'in kesin kararı Markalar Dairesi veya YİDK tarafından verilmiş olabilir; ancak nihai kararı sadece YİDK verir. Markalar Dairesinin kararına süresinde itiraz edilmezse, itiraz süresinin geçmesi ile Markalar Dairesi kararı TÜRKPATENT kararı olarak kesinleşir.” denmiştir. Markalar Dairesi Kararına karşı itiraz edildiği ve YİDK tarafından inceleme yapıldığı süreçte Markalar Dairesi Kararı kesin ve nihai bir karar olarak kabul edilemeyecektir.
Nitekim Markalar Dairesi kararına karşı yapılan itirazı YİDK değerlendirir ve TÜRKPATENT bünyesindeki nihai kararı verir. Ancak YİDK kararı, TÜRKPATENT nezdinde nihai bir karar olsa da bu karara karşı, kararın tebliğinden itibaren iki ay içerisinde Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nde kurum kararının iptali davası açılabilir. Eğer bu süre içerisinde dava açılmazsa, YİDK kararına karşı herhangi bir aksiyon alınamayacağından karar kesinleşmiş kabul edilecektir. Aksi takdirde, iptal davası açılması durumunda YİDK kararı TÜRKPATENT’in nihai kararı olsa da bu kararın herhangi bir işleme konu edilebilmesi için yargılama sürecinin tamamlanması beklenmelidir.
Bu nedenle, iptal davası açılmış bir YİDK kararı, henüz kesinleşmemiş bir karar olarak değerlendirilmelidir ve hükme esas alınmamalıdır.
2. Kesinleşmiş TÜRKPATENT Kararı Olmaksızın Marka Haklarından Yararlanma ve Yanıltıcılık
Günümüzde marka başvuru sahipleri, yalnızca başvuru yaparak henüz tescil süreci tamamlanmamış markalarını aktif biçimde kullanmaya ve/veya bu markaların hukuki menfaatlerinden yararlanmaya başlamaktadır. İşbu durumlar SMK kapsamında belirtilen kurallara uygun yapıldığında herhangi bir sorun teşkil etmemektedir. Örneğin, başvuru halindeki bir markanın tescilli olduğu anlamına gelen “®” amblemi yerine henüz başvuru sürecinde olduğunu (veya tescilli olmadığını) gösterir “™” ibaresi ile kullanılması veya üçüncü kişi markalarına TÜRKPATENT nezdinde itiraz edilmesi ile markanın bültende yayınından sonra olacak şekilde üçüncü kişilerin haksız kullanımlarına karşı marka tecavüzü davalarının açılması hukuka uygun olacaktır.
Fakat, bazı durumlarda marka başvuru sahipleri SMK kapsamında belirtilen marka haklarından hukuka uygun şekilde değil de üçüncü kişi ve kurumları yanıltabilecek şekilde yararlanma sağlamakta ve bu durum doğrudan veya dolaylı olarak zararlara sebebiyet verebilmektedir. Bu makalenin devamında, TÜRKPATENT’in bu yönlü bir nihai veya kesinleşmiş bir kararı olmamasına rağmen aksi yönde yapılan gerçek dışı beyanların haksız rekabete sebebiyet verip vermedikleri hususu değerlendirilecektir.
Bu kapsamda öncelikle tescillenmemiş markaların tescillenmiş bir marka olarak gösterilmesi suretiyle tüketicilerin ve diğer ilgili kişi ve kurumların yanıltılması durumu incelenmelidir. Markalarının tescili için başvuruda bulunan marka sahipleri, henüz tescil işlemi tamamlanmadan (yani TÜRKPATENT’in nihai tescil kararı verilmeden), tüketicilere markanın tescillendiği algısı yaratacak ifadelerde bulunabilmektedirler. Yine, başvuru sahipleri, henüz tescil edilip edilmeyeceği belli olmayan markalarını çeşitli sözleşmelere konu etmekte ve henüz doğmamış haklara dayanarak hukuki taleplerde bulunabilmektedirler.
Marka sahiplerinin henüz tescillenmemiş markaları için “tescillenmiş” yönündeki açık ifadelerinin tüketicileri ve diğer ilgili kişi ve kurumları yanıltacağı izahtan varestedir. Bu açık ifadelerin yanı sıra, marka sahipleri çeşitli semboller kullanarak da markanın tescillenmiş olduğu yönünde algı yaratabilirler. Dünyanın birçok bölgesinde tescil edilmiş markalar “®” sembolü ile, başvuru aşamasında olanlar veya hiç tescil edilmemiş markalar ise “™” sembolü ile gösterilmektedir[2]. Bu semboller bazı ülkelerde zorunluluk olup, kullanılmaması üçüncü kişilere karşı hak arayışında sorunlara yol açabilmektedir. Bazı ülkelerde ise, zorunluluk olmamakla birlikte açık mevzuat düzenlemesi olarak bulunmaktadır. Türkiye’de ise bu sembollerin kullanılmasına ilişkin bir zorunluluk veya mevzuatsal düzenleme bulunmamaktadır. Herhangi bir zorunluluk veya mevzuatsal düzenleme olmamasına rağmen, Türkiye’de bir marka sahibinin bu sembolleri gerçek dışı olacak şekilde kullanmaları açık bir yanıltıcılığa sebebiyet verebilecektir.
Diğer yandan, rekabetin yoğun olduğu sektörlerde, rakip teşebbüsler marka başvurularını sıkı şekilde takip etmekte ve Bülten’de yayımlanan başvurulara çeşitli gerekçelerle düzenli olarak itiraz etmektedirler. Bir marka başvurusuna itiraz edildiğinde, öncelikle Markalar Dairesi tarafından değerlendirme yapılmakta ve karar verilmektedir. Markalar Dairesi’nin kararına karşı itiraz edilmesi durumunda ise YİDK tarafından TÜRKPATENT adına nihai bir karar verilmektedir. Ancak YİDK tarafından verilen bu karar nihai nitelikte olmakla birlikte, kesinleşmediği sürece herhangi bir ihtilafta kesin bir dayanak olarak kullanılamamaktadır.
Buna rağmen, bazı rakip teşebbüsler, kesinleşmemiş bir kararı kesinleşmiş gibi göstererek veyahut TÜRKPATENT’in nihai kararı henüz düzenlenmemişken nihai bir karar varmışçasına çeşitli kurum ve kuruluşlara başvurmakta veya kamuoyuna yanıltıcı açıklamalarda bulunmaktadır. Bu tür eylemler hem rekabet ortamını bozmakta hem de hakkında haksız ve hukuka aykırı açıklamalar yapılan kişilerin ticari faaliyetlerine ciddi zarar vermektedir.
3. TÜRKPATENT’in Kesinleşmemiş Kararına Dayalı Yanıltıcılık Durumunda Haksız Rekabet İddiaları ve Bağlantılı Davalar
Yukarıda anlatılanlar ışığında özellikle başvuru sahibinin veyahut üçüncü kişilerin marka haklarına ilişkin henüz kesinleşmeyen kararlara istinaden gerçekleştirdiği eylemler, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (“TTK”) madde 55/1-a-1 uyarınca “Başkalarını veya onların mallarını, iş ürünlerini, fiyatlarını, faaliyetlerini veya ticari işlerini yanlış, yanıltıcı veya gereksiz yere incitici açıklamalarla kötülemek” kapsamına girebilecek ve haksız rekabet teşkil edebilecektir.
Doktrinde, başkaları hakkında yapılan olumsuz açıklamaların haksız rekabet oluşturabilmesi için aşağıdaki unsurların bulunması gerektiği kabul edilmektedir: [3]
- Bir açıklama mevcut olmalıdır,
- Bu açıklama başkalarının şahsı, malları, iş ürünleri, fiyatları, faaliyetleri veya ticari işleri hakkında olmalıdır
- Bu açıklama yanlış, yanıltıcı veya gereksiz yere incitici olmalıdır.
Emsal kararlarda da kanun hükmünde aranan kötüleme şartının, genel bir ifade ile bir kişinin ticari hayatı hakkında olumsuz intiba yaratılmasını ifade etmektedir.[4] Doktrinde de kötüleme "muhatabın üzerinde olumsuz etki yapan, her türde ve içerikteki karalayıcı veya küçültücü açıklama olarak" nitelendirmiş olup, kötülemenin varlığından bahsedebilmek için kast aranmamaktadır.[5] Nitekim doktrindeki bir görüşte de açıklamanın hangi amaçla yapıldığı önem arz etmediği, haksız rekabet teşkil eden kötüleme eyleminden bahsedebilmek için kişinin kendini veya üçüncü kişiyi öne geçirme kastı aranmadığı belirtilmiştir.[6]
Rekabeti etkileyip etkilemediği ise, açıklamanın ulaştığı kitlenin tarafsız ve makul bir birey nezdinde yaratacağı algı üzerinden değerlendirilir. Bu sebeple kötüleme teşkil eden açıklamaların gerçek veya sanal ortamda olması, sözlü veya yazık veyahut işitsel olması sonucu değiştirmeyecektir. Yine aynı şekilde, açıklamaların ulaştığı kitlenin büyüklüğü de eylemin haksız rekabet olarak tanımlanmasında belirleyici değildir. Bir açıklama, o açıklamayı yapan ile açıklamanın doğrudan muhatabı dışında üçüncü kişilere ulaşmışsa veya ulaşabilecek durumdaysa o açıklamanın "rekabet ortamını etkilemeye elverişli" olduğunun kabul edilmesi gerekir.[7]
Bu kapsamda, henüz tescil edilmemiş bir marka hakkına dayalı tescilliymiş gibi yapılan açıklamalar yanlış ve yanıltıcı bir açıklama kabul edilerek haksız rekabet teşkil edebilecektir. Buradaki haksız rekabet hususu sarih olabileceği gibi “®” ve “™” sembollerinin yanlış şekilde kullanımından da kaynaklanabilecektir. Örneğin; bir marka sahibinin markası henüz tescil kararı almamışken, tescilliymiş gibi göstererek lisans sözleşmeleri imzalaması ve akabinde lisans alanların tescile dayalı hakları kullanamamaları durumunda lisans alanlar aleyhinde haksız rekabetin şartlarının oluştuğu kabul edilmelidir. Yine, bir marka sahibinin markasının tescilli olduğu sınıflar anlamında yapacağı yanıltıcı açıklamalar da bu kapsamda değerlendirilmelidir. Örneğin, bir marka sahibinin markasının kapsamadığı emtiaları kapsıyor gibi göstererek rakibinin müşterilerine bilgi mektubu göndermesi ve ilgili markanın sahibinin kendisi olduğunu belirtmesi durumunda sınıf ayrımı yapılmaması nedeniyle müşteriler gerçeğe aykırı bilgi edinmiş olacaklar ve bu durum da rakip firma aleyhinde haksız rekabete sebebiyet verebilecektir.
Yine, üçüncü kişilerin bir marka veya sahibi hakkında kesinleşmemiş bir TÜRKPATENT kararını dayanak göstererek yaptığı açıklamalar ve yanıltıcı beyanlar da haksız rekabete sebebiyet vermelidir. Örneğin, birbirine rakip firmalar, devlet kurumlarından veya özel kuruluşlardan sağlanan çeşitli teşvikler ve destekler doğrultusunda markalarını tescil ettirme sürecine girmektedir. Bu destekler çoğu zaman, markanın tescil edilmiş olması veya başvuru sürecinin olumlu bir şekilde devam etmesi şartına bağlanmaktadır. Ancak uygulamada, bazı firmaların marka başvuruları TÜRKPATENT nezdinde yapılan re’sen inceleme sonucunda veya üçüncü kişilerin yaptığı itirazlar üzerine Markalar Dairesi tarafından reddedilebilmektedir. Bu ret kararları her zaman kesinleşmiş bir ret kararı niteliğinde olmayabilir; zira Markalar Dairesi kararına karşı YİDK’ya ve sonrasında yargı yoluna başvuru hakkı bulunmaktadır. Bu noktada, diğer bir rakip firma, henüz kesinleşmemiş bir ret kararını gerekçe göstererek destek sağlayan bakanlığa veya ilgili kuruma başvurmakta ve rakip teşebbüsün marka hakkının bulunmadığını ileri sürerek verilen desteğin iptal edilmesini talep edebilmektedir. Böyle bir durumda, şikâyeti değerlendiren destek kurumu, kendisine iletilen bilgileri titizlikle incelemeli ve şikâyetin dayanağı olan kararın kesinleşip kesinleşmediğini araştırmalıdır. Eğer ilgili ret kararı kesinleşmişse, kurum gerekli aksiyonları almakta serbesttir. Ancak karar henüz kesinleşmemişse, destek sürecinin kesilmesi veya iptali hukuka aykırı sonuçlar doğurabilecektir. Çünkü, kesinleşmemiş bir karara dayanılarak bir ticari işletmenin destekten mahrum bırakılması veya zarar görmesi, doğrudan haksız rekabet niteliğinde kabul edilecektir. Henüz kesinleşmemiş kararlara dayanarak kamu kurumlarını veya üçüncü kişileri yanlış yönlendirmek suretiyle rakibin ticari pozisyonuna zarar vermek, TTK uyarınca haksız rekabet olarak değerlendirilmelidir.
Yukarıda anlatılan durumların vuku bulması halinde, zarar gören taraf, haksız rekabetin tespiti, men’i (önlenmesi) ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için hukuk davası açabilecektir. Haksız rekabet nedeniyle açılacak davalar, TTK madde 4 gereğince mutlak ticari dava niteliğindedir ve bu tür davalara bakmakla görevli mahkemeler Asliye Ticaret Mahkemeleri olmalıdır. Ancak, bazı durumlarda görevli mahkemelerin konunun sınai hak uyuşmazlığından doğduğu iddiasıyla fikri ve sınai haklar mahkemeleri (veya bu sıfatla asliye hukuk mahkemeleri) olması da mümkün olabilmektedir. Burada net bir uygulama birliği bulunmamaktadır. Yetkili mahkeme ise davalının yerleşim yeri mahkemesi veya haksız rekabet temelde bir haksız fiil olduğu için haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesidir.
Bununla birlikte, TTK madde 62 hükmü gereği, haksız rekabet fiilleri yalnızca özel hukuk sorumluluğu doğurmakla kalmamakta, aynı zamanda suç olarak da düzenlenmiştir. Bu çerçevede, suçtan zarar gören kişi, fiilin ve failin öğrenilmesinden itibaren altı ay içerisinde şikâyet hakkını kullanarak ceza soruşturması başlatılmasını talep edebilecektir.
B. PATENT/FAYDALI MODEL HAKLARI BAKIMINDAN İNCELEME
1. Patent Başvuru Süreci, Türk Patent ve Marka Kurumu Nihai Tescil Kararı
Bir buluşu gerçekleştiren kişi veya kişiler, buluşa konu patentin tescili için TÜRKPATENT’e başvuruda bulunabilmektedir. Yapılan başvuru, öncelikle TÜRKPATENT tarafından şekli incelemeye tabi tutulur. Bu aşamada, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (“SMK”) madde 90’da belirtilen unsurların başvuruda bulunup bulunmadığı kontrol edilir. Patent başvurusu yapıldıktan sonra, başvuru sahibinin, başvuru tarihinden itibaren 12 ay içerisinde araştırma talebinde bulunması zorunludur. Bu süre içerisinde araştırma talebinde bulunulmadığı takdirde, başvuru geri çekilmiş sayılır. Araştırma raporunun bildiriminden sonra, başvuru sahibi üç ay içerisinde gerekli ücreti ödeyerek başvurunun esas incelemesini talep etmelidir. Aksi takdirde, yine başvuru geri çekilmiş sayılacaktır.
SMK madde 97 uyarınca, başvuru veya varsa rüçhan tarihinden itibaren on sekiz aylık sürenin dolmasıyla ya da başvuru sahibinin erken yayım talebiyle, patent veya faydalı model başvurusu Resmi Bülten’de yayımlanır. Bültende yayımlanan patent başvurusuna karşı üçüncü kişiler, patentin verilmesine ilişkin kararın yayımlandığı tarihten itibaren altı ay içerisinde itiraz edebilir. İtiraz için gerekli ücretin ödenmesi şarttır. Yapılan itiraz, TÜRKPATENT tarafından patent sahibine bildirilir ve patent sahibine üç ay içinde görüşlerini sunma veya patent üzerinde değişiklik yapma imkânı tanınır. İtiraz, sunulan görüşler ve varsa değişiklik talepleri dikkate alınarak Kurul tarafından değerlendirilir.
İtirazın sonucunda verilen nihai karar, yeniden Bülten’de yayımlanır. TÜRKPATENT’in bu kararına karşı, patent başvuru sahibi, patent sahibi veya ilgili üçüncü kişiler, kararın bildiriminden itibaren iki ay içinde itirazda bulunabilir. Bu itiraz sonrasında Kurumun vereceği karar, TÜRKPATENT bünyesinde alınacak nihai karardır.
Ancak marka başvuru sürecinde de detayları açıklandığı üzere, TÜRKPATENT’in nihai kararları, kesinleşmiş kararlar anlamına gelmemektedir. Nihai kararın kesinleşebilmesi için, kararın bildiriminden itibaren iki ay içerisinde Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi nezdinde iptal davası açılmamış olması gerekmektedir.
Dolayısıyla, iki aylık hak düşürücü sürenin dolmadığı bir aşamada, TÜRKPATENT’in verdiği karar kesinleşmiş sayılmayacak ve bu karar üzerinden hukuki sonuçlar doğurmaya dayalı işlemler tesis edilmesi mümkün olmayacaktır. Bu hususun, uygulamada özellikle dikkate alınması ve işlem tesis edilirken kararın kesinleşme durumunun mutlaka teyit edilmesi gerekmektedir.
2. Kesinleşmiş TÜRKPATENT Kararı Olmaksızın Patent/Faydalı Model Haklarından Yararlanma ve Yanıltıcılık
Günümüzde bir buluşu ortaya koymak oldukça zor olduğu gibi, bu buluşun tescil edilmesi yani “patentinin alınması” süreci de hem teknik hem hukuki açıdan son derece karmaşık ve zahmetli bir süreçtir. Her ne kadar günlük kullanımda “patentli” ibaresi sıkça ve kolayca kullanılmakta olsa da, patent tescili çok aşamalı bir süreçtir ve kesinleşmiş bir hak doğurması ciddi hukuki ve teknik şartlara bağlıdır.
Buna rağmen, başvuru sahipleri, patent başvurularının henüz kesinleşip kesinleşmediğine dikkat etmeksizin ürünlerinde veya faaliyetlerinde “patentli” ibaresini kullanarak tüketiciler nezdinde yanıltıcı bir algı oluşturmaktadır. Yukarıda da ayrıntılı şekilde açıklandığı üzere, TÜRKPATENT nezdinde henüz kesin ve nihai bir karar bulunmaksızın gerçekleştirilen bu tür kullanımlar hukuka aykırı sayılacak ve haksız rekabet sorumluluğu doğurabilecektir.
Nitekim bu konuda SMK madde 106/4 uyarınca “Patent başvurusunun veya patentin sağladığı hakları ileri süren kişi, patent başvurusu veya patentin numarasını, haklarını ileri sürdüğü kişilere bildirmek zorundadır.” denmiştir. Bu hüküm sınai haklar hukuku bakımından oldukça önemlidir, zira patente konu ürünler birçok sektörde tüketicileri ciddi olarak etkilemektedir.
Zira patent konusu ürünler, özellikle sağlık, gıda, tekstil ve teknoloji gibi birçok sektörde doğrudan tüketici güvenliğini etkileyebilecek niteliktedir. Örneğin, henüz yalnızca başvuru aşamasında olan bir makinenin “patentli” olduğu izlenimi yaratılarak piyasaya sürülmesi, bu makinenin ürettiği ürünler aracılığıyla halk sağlığını tehdit eden sonuçlar ve telafisi mümkün olmayan zararlar doğurabilecektir.
Bu sebeple, patent başvuru sahiplerinin, buluşlarına ilişkin nihai bir tescil kararı kesinleşmeden önce ürünlerinde “patentli” ibaresi kullanmaktan kaçınmaları ve ürünlerinin yalnızca başvuru aşamasında olduğunu açıkça belirtmeleri gerekmektedir. Böylece hem tüketicilerin yanıltılması önlenecek hem de hukuka uygun bir kullanım sağlanmış olacaktır.
Bunun dışında, günümüzde birçok zayıflama ilacı tüketicilere pazarlanmaktadır. Bu ürünlerin bir kısmı için yalnızca patent başvurusu yapılmış olmakta, henüz başvuru süreci tamamlanmadan ürünler "patentli" olduğu izlenimiyle piyasaya sürülmektedir. Böylece, tüketicilerde ürünün güvenli olduğu ve TÜRKPATENT tarafından onaylandığı yönünde yanlış bir algı oluşturulmaktadır. Oysa gerçekte, bu ilaçların bazıları ciddi sağlık sorunlarına yol açmakta, hatta insan ölümlerine sebebiyet verebilmektedir. Henüz kesinleşmemiş bir patent başvurusuna dayanarak tüketicilere bu tür ürünlerin sunulması, yalnızca bireysel zararlara değil, aynı zamanda kamu sağlığının tehlikeye sokulmasına sebebiyet vermektedir.
Yine aynı şekilde henüz başvuru aşamasında olan bir patent hakkı sahibinin henüz tescil kararı almamışken, tescilliymiş gibi göstererek lisans sözleşmeleri imzalaması ve akabinde lisans alanların tescile dayalı hakları kullanamamaları durumunda lisans alanlar aleyhinde haksız rekabetin şartlarının oluştuğu kabul edilmelidir. Örneğin, henüz başvuru sürecinde olan bir patente konu buluşun, “patentli ürün” olarak piyasaya sunulması da aynı piyasada faaliyet gösteren rakip firmalar için yanıltıcı niteliktedir. Zira ilgili buluş, gerçekte “yenilik” kriterini taşımıyor olup patentlenemeyebilecektir. Ancak, başvuru sahibinin “patentli ürün” beyanları sebebiyle, yalnızca belirli bir şirketin ilgili ürün üzerinde tescilli bir hak elde etmiş olduğu algısı yaratabilecektir. Bu tür bir tanıtım, piyasada söz konusu ürünü hâlihazırda milyonlarca kez üreten ve satan diğer işletmelerin meşru haklarını zedelemektedir.
Yargıtay’ın 11.HD, 17.03.2022 T., 2021/3493 E., 2022/2025 K. Sayılı kararında da, müşterilere gönderilen ihtarnamelerde, bir firma hakkında başkasına ait patentli usulde üretim yapıldığı gerekçesiyle ihtiyati tedbir kararı alındığından bahsedilmiş ancak ihtiyati tedbirin sadece patente konu üretim ile sınırlandırıldığı belirtilmeyerek, sanki firmanın tüm yatak yüzü üretiminin patent hakkı kapsamında olduğu izlenimi verilmiştir. Yargıtay, ihtarnamenin müşterileri nezdinde firma hakkında yanlış ve yanıltıcı bir intiba oluşturduğundan bahisle haksız rekabetin oluştuğuna karar vermiştir.[8] İşbu husus dahi göstermektedir ki, patentten doğan hakların genişletilmek suretiyle herhangi bir beyan/kullanım haksız rekabet teşkil edebilecektir.
Yukarıda anlatılanlar ışığında, başvuru sahiplerinin, SMK madde 106/4 hükmü çerçevesinde, patent başvurularına ilişkin haklarını ileri sürerken dürüstlük kuralına uygun hareket etmeleri ve başvurunun yalnızca bir "başvuru" aşamasında olduğunu açık şekilde belirtmeleri gerekmektedir. Patente konu ürüne ilişkin, buluşun koruma kapsamını genişletecek şekilde gerçek dışı ve yanıltıcı beyanlar hem haksız rekabet hukuku açısından hem de tüketici koruma hukuku açısından ağır hukuki sonuçlar doğurabilecektir.
Henüz buluşun tescil süreci tamamlanmadan yapılan kullanımlar, yalnızca başvuru sahipleriyle sınırlı kalmayıp, üçüncü kişiler tarafından da gerçekleştirilebilmektedir. Bu tür kullanımlar da, haksız ve hukuka aykırı kabul edilmektedir.
Özellikle, birçok reklam şirketi, reklam ile sağlanacak geliri artırmak amacıyla ürün tanıtımlarında “TÜRKİYE’DE İLK PATENTLİ…” gibi ifadeler kullanılmaktadır. Bu kullanımlar gerçeği yansıtmadığı takdirde, hem sektörde faaliyet gösteren diğer firmalara zarar vermekte hem de tüketiciler nezdinde rakip ticari işletmeler hakkında dolaylı şekilde yanıltıcı algılar oluşturmadık. Bu tür beyanlar, başkalarının ticari itibarını zedeleyebileceği gibi, tüketicilerin de hatalı tercihler yapmasına yol açmakta, dolayısıyla piyasada dürüst rekabet ortamını bozmaktadır. [9]
Bu tür yanıltıcı reklamlar ve tanıtımlar, haksız rekabet hükümleri kapsamında değerlendirilmekte ve hem özel hukuk hem de ceza hukuku bakımından çeşitli hukuki yaptırımlara konu olabilmektedir.
3. TÜRKPATENT’in Kesinleşmemiş Kararına Dayalı Yanıltıcılık Durumunda Haksız Rekabet İddiaları ve Bağlantılı Davalar
Marka hakkına ilişkin bölümde de detaylı şekilde açıklandığı üzere, henüz kesinleşmemiş TÜRKPATENT kararlarına dayanarak yapılan kullanımlar yalnızca başvuru sahipleri tarafından değil, üçüncü kişiler ve rakip firmalar tarafından da haksız rekabet aracı haline getirilebilmektedir.
Benzer şekilde, patent başvurularında da, buluş henüz tescil edilmemiş ve patent hakkı kesinleşmemiş olmasına rağmen hem başvuru sahipleri hem de rakip teşebbüsler çeşitli yanıltıcı davranışlarda bulunabilmektedir.
Başvuru sahipleri, henüz kesinleşmemiş patent başvurularına dayanarak ürünlerinin “patentli” olduğunu iddia etmekte ve tüketici nezdinde yanlış bir güven algısı yaratabilmektedir. Bu durum, SMK madde 106/4'te düzenlenen yükümlülüğe açıkça aykırıdır. Ayrıca bu tür beyanlar, TTK madde 55/1-a-1 uyarınca haksız rekabet fiili teşkil edecektir.
Öte yandan, rakip firmalar da henüz kesinleşmemiş bir patent başvurusunu veya başvuruya ilişkin nihai ve kesin olmayan TÜRKPATENT kararını gerekçe göstererek destek sağlayan kurumlara veya kamu otoritelerine başvurarak, rakip teşebbüsün hak iddiasını geçersiz göstermeye çalışabilmektedir. Bu tür yanıltıcı beyanlar, rakip firmaların itibarına zarar vermekte ve doğrudan haksız rekabet oluşturabilmektedir. Hem başvuru sahipleri hem de üçüncü kişiler tarafından gerçekleştirilen bu tür kullanımlar, piyasada adil rekabet ortamını bozmakta ve tüketici güvenliğini olumsuz etkilemektedir.
Gerekli koşulları “Marka Hakları Bakımından İnceleme: TÜRKPATENT’in Kesinleşmemiş Kararına Dayalı Yanıltıcılık Durumunda Haksız Rekabet İddiaları ve Bağlantılı Davalar” başlığında açıklandığı üzere, zarar gören taraf, haksız rekabetin tespiti, men’i (önlenmesi) ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için hukuk davası açabilecektir. Haksız rekabet nedeniyle açılacak davalar, TTK madde 4 gereğince mutlak ticari dava niteliğindedir ve bu tür davalara bakmakla görevli mahkemeler Asliye Ticaret Mahkemeleri olmalıdır. Ancak, bazı durumlarda görevli mahkemelerin konunun sınai hak uyuşmazlığından doğduğu iddiasıyla fikri ve sınai haklar mahkemeleri (veya bu sıfatla asliye hukuk mahkemeleri) olması da mümkün olabilmektedir. Burada net bir uygulama birliği bulunmamaktadır. Yetkili mahkeme ise davalının yerleşim yeri mahkemesi veya haksız rekabet temelde bir haksız fiil olduğu için haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesidir.
Bununla birlikte, TTK madde 62 hükmü kapsamında haksız rekabet eylemi suç olarak da düzenlenmiştir. Bu çerçevede, suçtan zarar gören kişi, fiilin ve failin öğrenilmesinden itibaren altı ay içerisinde şikâyet hakkını kullanarak ceza soruşturması başlatılmasını talep edebilecektir.
Sonuç olarak, kesinleşmemiş patent başvurularına ve bu başvurulara ilişkin TÜRKPATENT kararlarına dayanarak yapılan yanıltıcı kullanımlar ciddi hukuki ve cezai sorumluluk doğurmakta olup, tüm tarafların dürüstlük kuralına uygun hareket etmesi ve bu yanıltıcı kullanımların muhataplarının da ihtiyatlı davranması gerekmektedir.
4. EMSAL KARARLAR DOĞRULTUSUNDA YARGITAY UYGULAMALARI
Yukarıda açıklananlar kapsamında, her ne kadar sınai mülkiyet haklarına ilişkin kesin ve nihai TÜRKPATENT kararı olmaksızın gerçekleştirilen yanıltıcı beyanlar/kullanımlar bakımından doğrudan verilmiş bir emsal karar bulunmasa da Türk Ticaret Kanunu hükümleri çerçevesinde ticari teşebbüsler arasında yanıltıcı beyanlara/ kullanımlara dayalı haksız rekabetin varlığına ilişkin kararların, kıyasen sınai mülkiyet hakları bakımından da uygulanması gerektiği kanaatindeyiz.
Bu kapsamda, Yargıtay HGK., E. 2019/519 K. 2022/83 T. 8.2.2022 sayılı kararında da açıklandığı üzere yanıltıcı beyanlar içeriği gerçekle bağdaşmayan, belirli bir vakıa veya olay veyahut durum hakkında içeriği objektif olarak yanlış olan açıklamalardır. Açıklamanın "yanlış" olup olmadığını tespit bakımından yegâne ölçüt, gerçekle bağdaşıp bağdaşmadığıdır. Gerçeğe uygun olmayan açıklamalar, objektif olarak doğruluğu ve yanlışlığı tespit edilebilen açıklamalardır. Olaylar/olgular hakkındaki her türlü yanlış açıklamalar haksız rekabet olarak değerlendirilecek; açıklama gerçek ise bu durumda haksız rekabetten bahsedilemeyecektir. Yanıltıcı açıklama ise mahiyeti, tarzı ve içeriği birlikte değerlendirildiğinde açıklamanın muhatabının hataya düşmesine sebep olabilecek, yanlış izlenim bırakabilecek açıklamalardır. Başka bir deyişle, yanıltıcı açıklamadan; açıklamanın takdim ediliş tarzının, seçilen sözcüklerin, resimlerin veya yapılan karşılaştırmanın hedef kitlede veya kişilerde bıraktığı genel izlenim neticesinde açıklama konusunun olduğundan değişik ve olumsuz algılanması kastedilmektedir.
Ancak, rakipler arasında maddi olgulara, yani doğru ya da yanlış şeklinde ispatlanabilecek vakalara dayanıyorsa, iddiaların yanlış ya da doğruluğunun kanıtlanamıyor olması reklamda kullanılan ifadeyi haksız kılar. Buna karşın gerçek olguları temel alan ithamlar uygun bir üslup ile kullanıldığı ve gereksiz yere incitici olmadığı sürece hukuka uygun kabul edilmiştir.
Açıklamadaki ifadeler, rakiplerle ilgili maddi olgulara, yani doğru ya da yanlış şeklinde ispatlanabilecek vakalara dayanıyorsa haksız rekabet gerçekleştirildiği kabul edilmezken, iddiaların yanlış ya da doğruluğunun kanıtlanamıyor olması kullanılan ifadeyi haksız kılar. Buna karşın gerçek olguları temel alan ithamlar uygun bir üslup ile kullanıldığı ve gereksiz yere incitici olmadığı sürece hukuka uygundur. [10]
Doktrindeki bir görüşe göre, yanıltıcı açıklama yapılması gerekli olan açıklamanın yapılmayarak muhatabı yanıltma durumunda da söz konusu olabilir. Söz konusu durumda, konunun muhatapta tam, doğru ve gerçeğe uygun bir şekilde algılanabilmesi için gerekli olan açıklama veya eklemelerin yapılmaması yanıltıcı olarak kabul edilebilecektir. Yanıltıcı beyanlar niteliği, tarzı ve içeriğiyle birlikte ele alındığında, açıklamanın muhatabının yanlış algılamasına sebep olabilecek, yanlış izlenim bırakabilecek olan açıklamalardır.[11]
Bu kapsamda, yanıltıcı beyanın hedef kitlenin kötülenen kişiye yönlendirdiği saygınlığı azaltıcı bir etkide bulunması ya da saygınlığına zarar verici bir tepkiye yol açması halinde haksız rekabeti oluşturabileceği doktrinde kabul edilmiştir. [12]
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, E. 2013/10884 K. 2014/1111 T. 20.01.2014 sayılı kararında “Mahkemece, iddia, savunma, toplanan deliller, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, henüz davacıya atfedilen kusur hakkında kesinleşmiş bir mahkeme kararı bulunmadığı halde davalıların, sebebi ne olursa olsun davacı ile aynı alanda faaliyet gösteren ve davalının müşterisi olduğu ispatlanamayan, ispatlansa dahi önem arz etmeyen yetmişdört adet şirkete bu konuda bir mahkeme kararı olduğu izlenimini uyandıracak şekilde e-posta göndermelerinin, kusur atfedilen tacirin belli bir emek, zaman, para ile oluşturduğu, korumaya çalıştığı ticari itibarını küçültücü, kötüleyici sonuçlara yol açacağı, ayrıca davacı şirketin başka firmalar nezdinde güven ve itibarını sarstığı, haksız rekabet oluşturduğu gerekçesi ile davanın kabulüne…” denmiştir. İşbu karar dahi göstermektedir ki, bir teşebbüs hakkında mevcut olmayan bir karara ilişkin gönderilen e-posta ticari itibarı zedelediği kabul edilerek haksız rekabet eylemleri kapsamında değerlendirilmiştir.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi, E. 2021/1768 K. 2024/601 T. 25.04.2024 sayılı kararında da “Davalının elinde kesinleşmiş bir mahkeme kararı olmadan ve yine somut bir delil bulunmadan Facebook ve İnstagram hesapları üzerinden davacılar hakkında birtakım kötüleyici beyanlarda bulunmasının, davacılar hakkında "çalışanlarına asgari ücretten düşük ücret verdiği, çalışanlarının haklarını gasp ettiği, mafyalık yaptığı, davalı şirket müdürünün meslektaşlarını dolandırdığı” şeklinde ifadeler kullanmasının, haksız rekabet halleri arasında sayılan “başkalarını veya onların mallarını, iş ürünlerini, fiyatlarını, faaliyetlerini veya ticari işlerini yanlış, yanıltıcı veya gereksiz yere incitici açıklamalarla kötülemek ...” halini oluşturduğu, haksız rekabete ilişkin TTK'nın 56 maddesi hükmü dikkate alındığında, davalının TTK'da düzenlenmiş olan haksız rekabet hükümlerine aykırı davrandığı…” tespit edilmiştir.
Tüm bu anlatılanlar kapsamında, mahkeme kararı olmaksızın mahkeme kararı varmışçasına gerçekleşen kullanımlar haksız rekabet eylemi olarak kabul edilirken, nihai ve kesinleşmiş TÜRKPATENT kararı bulunmaksızın gerçekleşen kullanımlar da bu kararlar uyarınca haksız rekabet eylemi kapsamında değerlendirilmelidir.
Sonuç
Yukarıda açıklananlar ışığında nihai ve kesinleşmemiş TÜRKPATENT kararları söz konusu olduğunda, hak sahiplerinin ve üçüncü kişilerin çok daha dikkatli ve özenli bir değerlendirme süreci yürütmeleri gerekmektedir. Bu tür kararlara dayalı olarak yapılan açıklamalar, ticari beyanlar veya hukuki başvurular, hukuki sorumlulukla sınırlı olmayıp etik sorumluluk da doğurmaktadır. TÜRKPATENT kararlarına ilişkin ifadelerin gerçeğe aykırı ya da yanıltıcı nitelikte olmaması büyük önem taşımaktadır.
Zira, henüz kesinleşmemiş ve nihai olmayan bir sınai mülkiyet kararına dayanılarak ifade edilen herhangi bir beyan karşı taraf açısından haksız rekabet teşkil edebilecektir. Bu durum, hem özel hukuk anlamında sorumluluk doğurur hem de ilgili mevzuat çerçevesinde haksız rekabet suçu bakımından cezai yaptırımları gündeme getirebilir.
Bu nedenle gerek sınai mülkiyet hakkı sahiplerinin gerekse bu haklara ilişkin işlem tesis eden kişi, kurum ve kuruluşların, açıklama, beyan veya işlem öncesinde kararın kesinleşme durumunu titizlikle değerlendirmesi zorunludur. Hukuki belirsizliğin bulunduğu alanlarda ihtiyatlı davranılmaması, ticari itibara, tüketici güvenliğine ve rekabet düzenine telafisi güç zararlar verebilecektir.
KAYNAKÇA:
- 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu, Resmî Gazete: 14.02.2011, Sayı: 27846.
- 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Resmî Gazete: 04.02.2011, Sayı: 27836.
- 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu, Resmî Gazete: 10.01.2017, Sayı: 29944.
- Karayalçın, Y., Ticaret Hukuku, 1. Giriş - Ticari İşletme, Ankara, 1968, s. 457.
- Teoman, Ö., Ülgen, H., Helvacı, M. vd., Ticari İşletme Hukuku, 1. Baskı, İstanbul, 2006, s. 458.
- Örs, F. H., Türk Hususi Hukukunda Haksız Rekabet, Ankara, 1958, s. 34.
- Türk Patent ve Marka Kurumu Resmî İnternet Sitesi, “Patent Başvuru ve Tescil Süreçleri”, www.turkpatent.gov.tr, Erişim Tarihi: Nisan 2025.
- United States Patent and Trademark Office (USPTO), “Trademark Symbols: ® and ™ Usage”, www.uspto.gov, Erişim Tarihi: Nisan 2025.
- WIPO (World Intellectual Property Organization), “International Practices Regarding Trademark and Patent Protection”, www.wipo.int, Erişim Tarihi: Nisan 2025.
- Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 04.03.2015 tarihli ve 2014/17235 E., 2015/2912 K. sayılı kararı
- Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 24.05.2023, 2022/1006 E., 2023/517 K. Kararı
- Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 2019/519 K. 2022/83 T. 8.2.2022 kararı
- Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, E. 2013/10884 K. 2014/1111 T. 20.01.2014 sayılı kararı
- İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi, 26.04.2023 tarihli ve 2017/1089 E., 2023/322 K. sayılı kararı
- İstanbul Bam 12.Hukuk Dairesinin 2020/868 E., 2022/1609 K.
- İstanbul Bam 12. Hukuk Dairesi, E. 2021/1768 K. 2024/601 T. 25.04.2024
- Nomer Ertan, F., “Haksız Rekabet”, Türk Ticaret Kanunu Sempozyumu 2019, Ş. İ. Aşıkoğlu, M. Evlek, F. P. Tokcan, A. Kaya, M. A. Özsoy (Ed.), On İki Levha Yayıncılık, 2020, s. 22-23.
- Öğütçü, M., “Sınai Mülkiyet Haklarında Haksız Rekabet ve Tüketici Yanıltılması”, Legal Hukuk Dergisi, 2021, Cilt: 19, Sayı: 2.
- Pekdinçer, Tamer, Haksız Rekabet Hukuku, İstanbul, Onikinci Levha Yayınları, 2016.,s.140; Kötüleme Suretiyle Haksız Rekabet Eylemi ve Bazı Özel Durumlar”, İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2017, s.518
- Seda Kelekçi, “Kötüleme Yoluyla Haksız Rekabet” 2019, İstanbul, s. 67
- Coruk, İlknur. “Kötüleme yoluyla haksız rekabet“ İstanbul Üniversitesi, 2024
[1] 5000 s.Patent ve Marka Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun (RG. 19.11.2003/25294)
[2] United States Patent and Trademark Office (USPTO), “Trademark Symbols: ® and ™ Usage”, www.uspto.gov, Erişim Tarihi: Nisan 2025.
[3] Nomer Ertan, F., “Haksız Rekabet”, Türk Ticaret Kanunu Sempozyumu 2019, Ş. İ. Aşıkoğlu, M. Evlek, F. P. Tokcan, A. Kaya, M. A. Özsoy (Ed.), On İki Levha Yayıncılık, 2020, s. 22-23.
[4] İstanbul Bam 12.Hukuk Dairesinin 2020/868 E., 2022/1609 K.
[5] Karayalçın, Y., Ticaret Hukuku, 1. Giriş - Ticari İşletme, Ankara, 1968, s. 457.; Teoman, Ö., Ülgen, H., Helvacı, M. vd., Ticari İşletme Hukuku, 1. Baskı, İstanbul, 2006, s. 458.; Örs, F. H., Türk Hususi Hukukunda Haksız Rekabet, Ankara, 1958, s. 34.
[6] Coruk, İ. . (2024). Kötüleme yoluyla haksız rekabet (Yayın No: 882250) [Yüksek Lisans, İstanbul Üniversitesi]. Yükseköğretim Kurulu
[7] İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi, 26.04.2023 tarihli ve 2017/1089 E., 2023/322 K. sayılı kararı
[8] Coruk, İ. . (2024). Kötüleme yoluyla haksız rekabet (Yayın No: 882250) [Yüksek Lisans, İstanbul Üniversitesi]. Yükseköğretim Kurulu
[10] Klaus Ikas/Matthias Eck, Hasselblatt, MAH Gewerblicher Rechtsschutz, 5. Basım, Münih 2017, § 6 (UWG) Rn. 111; ayrıca bkz. İnal/Baysal, s. 62.)
[11] Pekdinçer, Tamer, Haksız Rekabet Hukuku, İstanbul, Onikinci Levha Yayınları, 2016.,s.140; Kötüleme Suretiyle Haksız Rekabet Eylemi ve Bazı Özel Durumlar”, İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2017, s.518
[12] Seda Kelekçi, “Kötüleme Yoluyla Haksız Rekabet” 2019, İstanbul, s. 67