İş Akdinin Sona Ermesinden Sonra İşçinin Rekabet Etmeme Yükümlülüğü ve Doğacak Uyuşmazlıklarda Görevli Mahkeme

25.08.2023

1. Rekabet Etmeme Yükümlülüğünün Tanımı ve Niteliği:

İşçi ile işveren arasındaki sözleşme bakımından, işçinin sözleşme süresi boyunca işverene karşı olan sadakat yükümlülüğü 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (“TBK”) 396. maddesinin 3. fıkrası ile hüküm altına alınmıştır. Sadakat borcu, iş sözleşmenin sona ermesinden sonra “rekabet etmeme yükümlülüğü” olarak tezahür etmektedir.  Bir diğer deyişle, işçinin sözleşmenin sona ermesinden sonra işveren ile rekabet etmeme yükümlülüğünün dayanağı aslen sadakat borcundan kaynaklanmaktadır. 

İşçi ile işveren, kanun ve içtihatlar uyarınca şartların mevcudiyeti halinde aralarındaki hizmet sözleşmesinin bitiminden sonra işçinin işveren ile rekabet etmeyeceğine ilişkin yeni bir sözleşme akdedebileceği gibi; mevcut iş sözleşmesinin sona ermesinden sonra da işçinin rekabet etmeme borcunun devam edeceğine ilişkin sözleşmede hüküm tesis edebilmektedir.

 

2. Rekabet Etmeme Yükümlülüğüne İlişkin Sözleşmelerin Geçerlilik Şartları:

TBK m. 444 uyarınca rekabet yasağının geçerlilik koşulu “Fiil ehliyetine sahip olan işçi, işverene karşı, sözleşmenin sona ermesinden sonra herhangi bir biçimde onunla rekabet etmekten, özellikle kendi hesabına rakip bir işletme açmaktan, başka bir rakip işletmede çalışmaktan veya bunların dışında, rakip işletmeyle başka türden bir menfaat ilişkisine girişmekten kaçınmayı yazılı olarak üstlenebilir. Rekabet yasağı kaydı, ancak hizmet ilişkisi işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkanı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması, işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikteyse geçerlidir. şeklinde düzenlenmiştir. Bu durumda kanun, işverenin korunmaya değer haklı bir menfaatini gözetmektedir. Bu menfaatin olmaması halinde, sözleşmenin hukuki yararı da bulunmayacaktır.

 

Yine TBK’nın 445. maddesi de rekabet etmeme yükümlülüğünün kapsamı ve sınırlarını düzenlemektedir. Bu hüküm uyarınca rekabet yasağı, işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı şekilde tehlikeye düşürecek biçimde yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içerir ise aynı zamanda süresi  -özel durum ve koşullar dışında- iki yıldan uzun olacak şekilde tayin edilir ise geçersiz olacaktır. Ek olarak bu hüküm, hakime bütün durum ve koşulların serbestçe değerlendirilmesi ve hakkaniyete uygun biçimde göz önünde tutulmak suretiyle rekabet yasağının kapsamı veya süresinin sınırlandırılması bakımından yetki vermektedir.

 

Belirtmek gerekir ki, rekabet yasağının, kapsamının ve sınırlandırılmasının kanun ile hüküm altına alınması, işçinin anayasal hakkı olan ve T.C Anayasası’nın 48. maddesinde düzenlenen çalışma ve sözleşme yapma özgürlüğünün sonucu niteliğindedir. [1]

3. Rekabet Etmeme Yükümlülüğüne Aykırı Davranmanın Sonuçları:

İşçi ile işveren arasındaki iş sözleşmesi devam ederken işçinin rekabet etmeme yükümlülüğüne aykırı davranması sadakat borcuna aykırı davranması anlamına geleceğinden işin esasının değerlendirilmesi sonucunda iş akdinin feshini gündeme getirebilecektir. Taraflar arasındaki iş akdinin sona ermesinden sonra işçinin rekabet yasağına aykırı davranması halinde ise eski işverenine karşı TBK hükümleri çerçevesinde meydana gelen zarar bakımından zararın tazmini yükümlülüğü doğacaktır. Bu noktada işveren ikame edeceği davada, eski çalışanı ile çalışanının 4857 Sayılı İş Kanunu’nun 23. maddesine dayanarak yeni işverenini, zararın tazmini konusunda müşterek ve müteselsil sorumlu olarak gösterebilecektir. Bu husus öğretide tartışmalı olup baskın görüş yeni işverenin bir önceki işverene karşı sorumluluğu bulunmadığı yönündedir.[2] Ek olarak önemle belirtmek gerekir ki, kanunun bahsi edilen maddesinde rekabet yasağı kapsamında düzenlenen bu sorumluluk, feshin henüz gerçekleşmediği, bir başka anlatımla işçinin sadakat yükümlülüğünün devam ettiği dönemde gündeme gelmeyecektir.

Zararın tazmini talebinde işverenin bu talebine istinaden ispat yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu sebeple zararın ispatı ve hesaplanması konularında taraflar arasında –var ise- imzalanan rekabet yasağı sözleşmesi hükümleri ve/veya hakimin zararı tespit etme ve hesaplama noktasında takdir yetkisi devreye girecektir. Dolayısıyla, uygulamada rekabet yasağı sözleşmelerine yasağın ihlali durumunda talep edilecek tazminat bedeli, cezai şart bedeli hükümleri eklendiği görülmektedir. Bu hükmün sözleşmede yer alması halinde dahi TBK m.182 uyarınca hakimin cezai şart bedelinin belirlenmesi konusunda takdir yetkisi bulunmaktadır.

4. Rekabet Etmeme Yükümlülüğünün Düzenlendiği Sözleşmelerden Doğan Uyuşmazlıklarda Görevli Mahkeme:

6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (“HMK”) 1. Maddesi uyarınca, mahkemenin göreve ilişkin kuralları kamu düzenindendir. Bu doğrultuda görev kuralları, yargılamanın her aşamasında değerlendirilip bu konu bakımından tespit yapılabilecektir.

Yasağın, rekabet etmemeye yönelik olması öte yandan bu yasağın iş sözleşmesinden doğan bir borç olması uygulamada ve içtihatlarda görevli mahkeme konusunda farklılıklara yol açmaktadır.[3]Rekabet yasağının taraflar arasındaki iş sözleşmesinden kaynaklanan bir borç olduğu görüşünü savunanlar yanında rekabet yasağı sözleşmesini iş sözleşmesinden ayrı bir sözleme olarak değerlendirerek; sözleşme sonrası rekabet etmeme borcuna aykırılıktan doğan davaların mutlak ticari dava niteliğinde olduğu ve bu davaların asliye ticaret mahkemelerinde görülmesi gerektiğine dair görüşler de varlığını sürdürmektedir.

Kanaatimizce, rekabet yasağına ilişkin borcun kaynağını kanundan değil iş sözleşmesinden alıyor olması, iş sözleşmesinin işçi tarafından haklı nedenle feshedilmesinden doğan uyuşmazlık hallerinde iş sözleşmesine bağlı rekabet yasağının da feshin haklılığı boyutu ile birlikte değerlendirilmesi gerektiği,  son olarak Türk Ticaret Kanunu karşısında özel kanun niteliğinde olan İş Mahkemeleri Kanunu'nun aksine hüküm içermesi nedeniyle, işçinin rekabet etmeme yükümlülüğünden doğacak uyuşmazlıklarda görevli mahkeme, İş Mahkemeleridir.

Sonuç olarak;

  • İşçinin rekabet etmeme yükümlülüğüne ilişkin taraflar arasındaki akdedilen iş sözleşmesine bu yasağa ilişkin hükümler ve cezai şart bedeli eklenebileceği gibi, iş sözleşmesinin sona ermesinden sonra da taraflar rekabet yasağının konu olacağı yeni bir sözleşmesel ilişki içerisinde bulunabilmektedir.
  • Kanun ve içtihatlar doğrultusunda, rekabet yasağı sözleşmelerinin geçerlilik kazanabilmesi anlamında konu ve yer bakımından sınırlamalar öngörülmektedir. Bu sınırlamalar aslen işçinin anayasa ile koruma altına alınan çalışma ve sözleşme yapma özgürlüğünün getirisidir.
  • Rekabet etmeme yükümlülüğünün ihlal edilmesi halinde işverenin uğradığı zararın tazminini talep etmek suretiyle ikame edeceği davada hakimin zararın tespiti hususunda takdir yetkisi varlığını her zaman devam ettirmektedir.
  • Yargıtay’ın görüş farklılıkları nedeniyle uygulamada uyuşmazlığa ilişkin görevli mahkemenin tespiti noktasında farklı kararlar verilmeye devam edilmektedir. Rekabet yasağının taraflar arasındaki iş sözleşmesinden kaynaklanan bir borç olduğu görüşünü savunanlar yanında rekabet yasağı sözleşmesini iş sözleşmesinden ayrı bir sözleme olarak değerlendirerek; sözleşme sonrası rekabet etmeme borcuna aykırılıktan doğan davaların mutlak ticari dava niteliğinde olduğu ve bu davaların asliye ticaret mahkemelerinde görülmesi gerektiğine dair görüşler de varlığını sürdürmektedir.
  • Kanaatimizce, rekabet yasağına ilişkin borcun kaynağını kanundan değil iş sözleşmesinden alıyor olması, iş sözleşmesinin işçi tarafından haklı nedenle feshedilmesinden doğan uyuşmazlık hallerinde iş sözleşmesine bağlı rekabet yasağının da feshin haklılığı boyutu ile birlikte değerlendirilmesi gerektiği,  son olarak Türk Ticaret Kanunu karşısında özel kanun niteliğinde olan İş Mahkemeleri Kanunu'nun aksine hüküm içermesi nedeniyle, işçinin rekabet etmeme yükümlülüğünden doğacak uyuşmazlıklarda görevli mahkeme, İş Mahkemeleridir.

[1]T.C. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi E. 2019/2050 K. 2020/5916 T. 16.12.2020 “…Somut olayda, rekabet yasağına ilişkin sözleşme maddesine bakıldığında, işçi için getirilen sınırlama, tarım makineleri üretim, satış ve pazarlanması ve benzeri konularda Türkiye sınırları dahilinde faaliyet gösteren herhangi bir şirkette 1 yıl süreyle haksız rekabet yaratacak çalışmalarda bulunulmaması şeklindedir. Söz konusu düzenleme Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile güvence altına alınan çalışma hürriyeti ilkesine aykırı olup, tarafların aralarında imzalayacakları bir sözleşme hükmü ile bu özgürlüğü ihlal anlamına gelecek her hangi bir düzenleme yapmalarının mümkün bulunmaması nedeniyle geçersizdir. Bu durumda mahkemece, rekabet yasağına dair sözleşme maddesinin geçersiz olması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, davanın kabulü ile davalı işçi aleyhine cezai şarta hükmedilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.”

[2] NOĞAY Muhammed (2019), Yeni İşverenin Sorumluluğu, T.C İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, s.75-76Uşan’a göre iş sözleşmesinin işçi tarafından haksız veya usulsüz feshi halinde rekabet yasağı sözleşmesinin ihlalinden yeni işveren sorumlu tutulmalıdır. Yazar, zarar şartının önceki yasal düzenlemelerden ayrı olarak kaldırılmış olmasının görüşünü kuvvetlendirdiğini belirtmektedir. Soyer, eski 1475 sayılı Yasa 15. Maddesi kapsamında, işçinin ihbar sürelerine uymadan veya süresi dolmadan iş sözleşmesinin feshi halinde gündeme gelecek olan zararlar bulunduğunu ancak rekabet yasağının ihlali halinde uygulanabilecek bir hüküm olmadığını ifade eder. Yeni işverenin sorumluluğuna,sadece rekabet yasağını ihlale teşvik halinde haksız fiil sorumlulukları (TBK, md. 49/2) kapsamında gidilebileceğini belirtir. Akyiğit’e göre, yeni işverenin sorumluluğu, “sözleşmenin bu suretlefeshinden ötürü” şeklindeki yasal düzenleme kapsamında, işçi tarafından usulsüz veya haksız feshe bağlanan sonuçtan kaynaklanmaktadır. Oysa burada zarar, haksız veya usulsüz fesihten değil işçinin önceki işverenle rekabet oluşturan işe girmekten kaynaklandığından, yeni işvereninin burada sorumluluğu doğmayacaktır. Musluoğlu, rekabet yasağına aykırı hareket eden işçinin yanında yeni işverenin sorumlu tutulabilmesi için kötüniyetle hareket edildiğinin ispatının şart olduğunu düşünür.”

[3]Prof. Dr. Ercüment Özkaraca, Arş. Gör. Sema Deniz Özkan Koç, Rekabet Yasağından Doğan Uyuşmazlıklarda Görevli Mahkeme, Sicil İş Hukuku Dergisi, 2021, Sayı 45Hukuk Genel Kurulu 2013 yılından itibaren verdiği diğer kararlarda da aynı gerekçelerle asliye ticaret mahkemesinin görevli olduğu görüşünü sürdürmüştür. Yargıtay konuya ilişkin kararlarda gerekçe olarak; bir uyuşmazlığın iş uyuşmazlığı sayılması ve iş mahkemesinin görevli olduğunun kabul edilebilmesi için, uyuşmazlığın işçi ve işveren arasında iş sözleşmesinden veya kanundan doğması gerektiği, rekabet etmeme borcunun işçi ve işveren arasında düzenlenmiş olmasının uyuşmazlığı iş mahkemesinin görev alanında kabul etmek için yeterli olmadığı, rekabet yasağını ihlal eden davranışın iş sözleşmesinin sona ermesinden sonraki bir döneme ilişkin olduğu; konuyu düzenleyen TBK m. 444-447 hükümlerinin TTK m. 4/1, c hükmü gereğince tarafların tacir olup olmadığına bakılmaksızın mutlak ticari dava niteliğinde bulunduğu, rekabet yasağının belirlenmesinde ticari sır kavramının uzman mahkemece değerlendirilmesi gerektiği hususları üzerinde durmuştur… Yargıtay’ın iş dairelerinin son içtihatlarında da aynı görüşü sürdürdüğü gözlenmektedir. Yargıtay 2020 yılı kararlarında da 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nu gözeterek yeni bir değerlendirme yapmamıştır. Kararlarda halen salt TTK m. 4 ve 5 hükümleri çerçevesinde değerlendirme yapılmakta; rekabet yasağı sözleşmesinden doğan uyuşmazlık salt bu haliyle değerlendirilerek asliye ticaret mahkemelerinin görev alanında kabul edilmektedir… Kanunda rekabet yasağı sözleşmesinden doğan uyuşmazlıklarda iş mahkemelerinin görevli olacağına yönelik açık bir hükme yer verilmemiş olması sebebiyle iş mahkemelerinin görevli olduğunun kabul edilemeyeceği yönündeki değerlendirmeye katılmak kanaatimizce mümkün değildir. Önemli olan rekabet yasağının iş ilişkisi çerçevesinde iş sözleşmesinden doğuyor olmasıdır ve sözleşmenin sona ermesinden sonra uygulanacak bir yükümlülük getirmesi görevin belirlenmesi bakımından anlam ifade etmeyecektir… Sonuç olarak yeni yasal düzenlemeler karşısında artık rekabet yasağından doğan uyuşmazlıklarda asliye ticaret mahkemelerinin görevli olduğu yönündeki görüşü haklılaştıracak  bir sebep kalmamış olup konunun Yargıtay tarafından yeniden ele alınması ve bu husustaki içtihadın değişmesi gereği ortadadır. Nitekim Yargıtay 9. Hukuk Dairesi çalışmamızın yayınlanması aşamasında bu yönde bir karar vermiş olup bu içtihadın sürdürülmesi ve konu gündeminde olan 11. Hukuk Dairesinin de bu görüşü benimsemesi isabetli olacaktır.”

This website is available “as is.” Turkish Law Blog is not responsible for any actions (or lack thereof) taken as a result of relying on or in any way using information contained in this website, and in no event shall they be liable for any loss or damages.
Ready to stay ahead of the curve?
Share your interest anonymously and let us guide you through the informative articles on the hottest legal topics.
|
Successful Your message has been sent