Şirketler Arası Organik Bağ ve Organik Bağın Hizmet Tespiti Davalarına Etkisi

08.10.2024

Contents

1. Giriş

Günümüzde holdingler ve büyük şirket grupları, birden fazla bağımsız tüzel kişiliğe sahip şirket yapılarıyla faaliyet göstermektedir. Bu yapılar, işverenin belirlenmesini güçleştirerek karmaşık hukuki durumlar ortaya çıkarabilmektedir. Hukuki olarak her ne kadar ayrı işverenler gibi görünseler de, bazı durumlarda bu şirketler arasında ekonomik ve idari anlamda bir bütünlük söz konusu olabilmektedir. Özellikle hizmet tespiti davalarında, çalışanların aralıklarla birden fazla şirkette çalıştığı durumlarda, gerçek işverenin kim olduğu sorunu öne çıkmaktadır. Bu bağlamda, şirketler arasında “organik bağ” olarak adlandırılan kavram, işverenin belirlenmesi açısından kritik bir öneme sahiptir. Ayrıca organik bağ, hizmet tespiti davalarında hak düşürücü sürenin belirlenmesinde de önemli bir rol oynamaktadır. Bu makalemizde, şirketler arasındaki organik bağın hukuki ve fiili boyutları incelenmekte, bu bağın ispatına ilişkin unsurlar tartışılmakta ve organik bağın hizmet tespiti davalarında hak düşürücü süreye etkisi ele alınacaktır.

2. Organik Bağ Nedir?

Organik bağ, hukuki olarak bağımsız tüzel kişiliklere sahip birden fazla şirketin, fiilen bir bütün olarak hareket ettiği durumları ifade etmektedir. Bu bağlamda organik bağ, özellikle iş hukuku davalarında, hizmet tespiti ve işverenin kim olduğunun belirlenmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Şirketlerin hukuki bağımsızlığına rağmen, ekonomik ve yönetsel anlamda bir bütünlük içerisinde hareket etmeleri, çalışanlar ve iş ilişkileri bakımından tek bir işverenin varlığına işaret edebilmektedir.[1] Türk Hukuku'nda organik bağ kavramı, özellikle Yargıtay kararları ve doktrinle şekillenmiş ve iş hukuku, ticaret hukuku gibi farklı alanlarda kullanılmaktadır. Bu bağın varlığı, hizmet tespiti davalarında hak düşürücü sürenin hesaplanması ve işverenin kim olduğunun belirlenmesinde kritik bir öneme sahiptir.

3. Organik Bağın Unsurları

Organik bağın varlığını tespit etmek için yargılamalarda çeşitli unsurlar değerlendirilmektedir. Bu unsurlar, yukarıda da belirtilmiş olunduğu üzere Yargıtay kararları ve doktrinde belirli ilkeler etrafında şekillenmiştir. Şirketler arasında organik bağ olup olmadığı ise yerleşik içtihat uyarınca; şirketlerin adreslerinin aynı olması, ortaklık yapılarının ve yönetim kurullarının benzer/aynı olması veya temsilcilerinin aynı olması, aynı faaliyet alanları olması, şirketler arasındaki hisse devirleri, şirketlerin resmi işlemlerinin danışıklı yapması, muvazaalı işlemler olup olmadığı gibi hususlar ve somut olayın özellikleri de gözetilerek tespit edilmektedir.[2] Bir başka anlatım ile, organik bağın tespitinde her iki şirketin faaliyet alanı, ortaklık yapısı, ortakları gibi konularda öyle büyük ve derin bir kesişme olmalıdır ki bu şirketlerle iş yapan kişiler nezdinde iktisadi bir bütünlük içerisinde tek bir şirketle iş yapılıyor algısının mevcudiyeti kuşkusuz olmalıdır. Aşağıda, organik bağın tespitinde dikkate alınan temel unsurlar detaylı şekilde sıralanabilecektir;


– Adres Benzerlikleri


Şirketlerin aynı veya birbirine çok yakın adreslerde faaliyet göstermesi, organik bağın en açık göstergelerinden biridir. Aynı iş yerinde veya aynı binada faaliyet göstermeleri, şirketler arasında idari ve ekonomik bir bütünlüğe işaret edebilir. Adres benzerliği, sadece fiili iş yeri adresiyle sınırlı kalmayıp, ticaret sicilinde kayıtlı merkez adresleri açısından da dikkate alınmaktadır. [3] Şirketlerin mutlaka aynı binada faaliyet göstermeleri elbette gerekli olmayıp birbirlerine yakın konumlarda faaliyet gösterip göstermedikleri dahi değerlendirilmektedir. Şirketlerin fiziki konumlarının örtüşmesi, operasyonel olarak birbirlerinden bağımsız olmadıklarının bir işareti olarak değerlendirilmektedir. Yargıtay kararlarında bu unsur, organik bağın en sık başvurulan kriterlerinden biri olarak kabul edilmektedir.


– Ortaklık Yapısı


Şirketlerin ortaklık yapılarının benzer veya aynı olması da organik bağın önemli bir diğer unsuru olarak değerlendirilmektedir. Aynı kişi ya da kişilerin iki veya daha fazla şirkette pay sahibi olması, bu şirketlerin ekonomik ve yönetimsel anlamda bir bütün oluşturduğunu gösterebilmektedir. Ortakların aynı olması, şirketlerin bağımsız işverenler olarak hareket etmekten çok, tek bir ekonomik bütünlük içinde hareket ettiklerinin bir göstergesi olabilmektedir. Özellikle yönetim kurullarının örtüşmesi, organik bağın kuvvetli bir delili olarak kabul edilir. Şirketlerin ortaklık yapıları belirlenirken özellikle TTSG nezdinde pay sahiplerinin kim olduğunun ve şirket yapılarının ne olduğunun (anonim şirket mi yoksa limited şirket mi olduğu) yanı sıra şirketlerin iç yönergelerinin kurguları dahi değerlendirilmektedir.


– Faaliyet Alanlarının Benzerliği


Şirketlerin aynı sektörde veya birbirini tamamlayan sektörlerde faaliyet göstermesi de organik bağın varlığına dair bir ipucu olmaktadır. Aynı ürün veya hizmeti sunan, aynı müşteri kitlesine hitap eden ya da birbirinin faaliyetini destekleyen şirketlerin ekonomik anlamda bir bütün olarak değerlendirilme ihtimali yüksektir. Şirketlerin faaliyet alanlarının resmi kayıtlar nezdindeki tespitinde ise NACE kodları değerlendirilmektedir.


– Şirketlerin Yönetim Kadroları


Şirketlerin üst düzey yönetici kadrolarında yer alan kişilerin aynı olması, organik bağın güçlü bir diğer göstergesidir. Yönetimsel kararların aynı kişiler tarafından alındığı durumlarda şirketlerin fiilen tek bir işveren gibi hareket ettiği kanaatine varılması muhtemeldir. Özellikle genel müdür, yönetim kurulu başkanı gibi üst düzey yönetim pozisyonlarında aynı kişilerin görev alması, şirketlerin birbirinden bağımsız olmadığını ortaya koyabilir. TTSG nezdinde gerçekleşecek olan inceleme neticesinde yönetim/müdürler kurulu yapısının tespiti ise oldukça kolaydır.


– Ekonomik İlişkiler


Şirketler arasındaki mali ilişkiler, örneğin ortak finansal kaynak kullanımı, borçlanma veya yatırım süreçlerinde iç içe geçmiş yapılar, organik bağın varlığına dair güçlü deliller sunmaktadır. Şirketlerin birbirlerine ekonomik destek sağladıkları, ortak sermaye ya da kaynak kullandıkları durumlarda ekonomik bütünlük sağlandığı kanaatine varılabilecektir. Ayrıca şirketler arası sermaye akışları, kredi ilişkileri ve ortak mal varlıklarının paylaşımı gibi ekonomik bağlar da organik bağın ispatında gündeme gelmektedir.


– Personel Transferleri


Aynı grup içinde yer alan şirketler arasında işçi transferi yapılması veya işçilerin birden fazla şirkette çalıştırılması, organik bağın ispatında önemli bir unsurdur. Çalışanların aynı iş tanımı veya görev ile farklı şirketlerde çalıştırılması, bu şirketler arasında fiili bir bütünlük bulunduğunu gösterebilmektedir. Özellikle işçilerin herhangi bir iş akdi değişikliği olmadan farklı şirketlerde çalıştırılması, işverenin aslında bu şirketlerin bütünü olduğu yönünde bir karine oluşturmaktadır.


– Muvazaalı İşlemler


Şirketler arasında gerçekleştirilen muvazaalı işlemler, yani gerçek durumu gizleyen anlaşmalar, organik bağın varlığını göstermektedir. Bu tür işlemler, şirketlerin bağımsız işverenler olarak göründüğü ancak fiilen tek bir ekonomik bütünlük içinde hareket ettikleri durumlarda ortaya çıkmaktadır. Örneğin, işçilerin bir şirketten diğerine devredilmesi gibi durumlarda muvazaa iddiası organik bağın tespitinde dikkate alınacaktır.

Yukarıdaki unsurların yanı sıra şirketlerin resmi kayıtlara göre faaliyet konuları aynı olmasa da pratikte aynı iştigal alanında iş yapıp yapmadıkları veya resmi kayıtların yanı sıra gerçekte ne olduğu da değerlendirilecektir. Bu sebeple yukarıdaki unsurların hem resmi kayıtlar hem de fiiliyat açısından değerlendirileceğinin vurgulanmasında fayda olacaktır.

4. Hizmet Tespit Davalarında Hak Düşürücü Süre ve Organik Bağın İşbu Süreye Etkisi

Hak düşürücü süre itiraz niteliğinde olup her aşamada taraflarca ileri sürülebileceği gibi hâkim tarafından da re’sen göz önünde bulundurulmaktadır. Uzun yıllar boyunca Kanun’un 86/9. maddesinde “çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde iş mahkemesine başvurarak” düzenlenmiş olan sürenin hak düşürücü süre mi zamanaşımı mı olduğu tartışılmış olup güncel Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 29.03.2023 tarihli ve 2023/224 E., 2023/265 K. sayılı kararı uyarınca işbu sürenin zamanaşımı değil hak düşürücü süre olduğu teyit edilmiştir;

“Şu hâlde yukarıda yapılan açıklamalara göre; davalı işveren tarafından 24.04.2000-03.05.2000 tarihleri arasında davacı adına hizmet bildirimi yapıldığı, davacının tespitini talep ettiği ve uyuşmazlık konusunu oluşturan 01.04.1999-23.04.2000 tarihleri arasındaki çalışma dönemine ilişkin davalı işverence bildirim yapılmadığı, bildirim öncesi çalışma süresi bakımından 24.04.2000-03.05.2000 tarihleri arasındaki çalışma döneminin geçtiği yılın sonundan itibaren 5 yıl içinde dava açılması gerektiği ancak eldeki davanın 05.11.2020 tarihinde açıldığı gözetildiğinde uyuşmazlık konusu 01.04.1999-23.04.2000 tarihleri arasındaki bildirim öncesi çalışma dönemi yönünden hak düşürücü sürenin geçtiği sonucuna ulaşılmıştır”

Bu karar, hak düşürücü sürenin niteliği hakkında uzun süredir devam eden tartışmaları sonlandırarak, sürenin zamanaşımı değil, hak düşürücü süre olduğunu kesinleştirmiştir. Hizmet tespiti davasının açılması hak düşürücü sürenin geçmemiş olması koşuluna bağlanmış olup davacı davasını hak düşürücü süre içinde açmadığı takdirde işverene ait işyerinde sigortalı olarak çalıştığı yönündeki iddiasını hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek ölçüde ispatlanmış olsa dahi davanın reddine karar verilmesi gerekmektedir. [4]

4857 sayılı İş Kanunu’nun 86/9. maddesi gereğince, çalışan, hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde iş mahkemesinde dava açmalıdır. Ancak yukarıda detaylıca belirtilmiş olduğu üzere organik bağın tespiti, özellikle hizmet tespiti davalarında işverenin kim olduğunun belirlenmesinde ve hak düşürücü sürenin hesaplanmasında kritik bir rol oynamaktadır. Yargıtay kararlarına uyarınca, birden fazla şirkette kesintisiz olarak çalışıldığı durumlarda, bu şirketler arasında organik bağın varlığı halinde, hak düşürücü süre çalışan tarafından son çalışılan işveren nezdinde geçen süre esas alınarak hesaplanmaktadır. Bir diğer anlatım ile, organik bağın varlığı halinde, çalışanın işten ayrıldığı son tarihten itibaren hak düşürücü süre işlemeye başlayacaktır.[5] Çalışan, organik bağı ispatlayabilirse, bu sürelerin şirketler arasında tüm çalışma süreleri tek bir işveren altında geçmiş gibi kabul edilecektir.[6] Yargıtay, organik bağın hizmet tespitinde hak düşürücü sürenin nasıl hesaplanacağına dair kararlarında, organik bağın varlığını gösteren somut delillerin ortaya konulmasını aramaktadır.

5. İspat ve Re’sen Araştırma İlkesi

Hizmet tespiti davası sosyal güvenlik hakkının sağlanmasında önemli bir yere sahip olduğundan kamu düzenine ilişkindir. Kamu düzenine ilişkin olan davalarda hâkim re’sen araştırma ilkesi gereğince tarafların sunmuş olduğu deliller ile yetinmeyip gerçek durumun hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek derecede aydınlığa kavuşması için her türlü araştırmayı yapmakla yükümlüdür. Bu sebeple hakim resen organik bağın mevcut olup olmadığı noktasında çok detaylı bir inceleme gerçekleştirecektir.

6. Sonuç

Organik bağın unsurları, özellikle iş hukuku bağlamında şirketlerin fiili işveren olarak kabul edilmesi, hak düşürücü sürelerin hesaplanması ve çalışanların haklarının korunması açısından büyük önem taşımaktadır. Yargıtay, bu unsurların birlikte değerlendirilmesi gerektiğini vurgulamakta ve her somut olaya özgü bir inceleme yapılmasını öngörmektedir. Organik bağın tespiti ise hizmet tespiti davalarında işverenin kim olduğunun belirlenmesi açısından hayati önem taşmaktadır. Hak düşürücü sürenin hesaplanmasında organik bağın varlığı, çalışanların lehine sonuçlar doğurmakta ve çalışanın tüm sürelerini tek bir işverene bağlı olarak göstermesine olanak sağlamaktadır. Yargıtay içtihatları, organik bağın ispatı durumunda, hak düşürücü sürenin çalışanın son işyerinden ayrıldığı tarihten itibaren başlaması gerektiğini belirtmektedir. Dolayısıyla, iş hukuku açısından organik bağın tespiti, hizmet tespiti davalarında hakların korunması bakımından kritik bir unsur olarak ortaya çıkmaktadır.


[1] Şakar, M. (2020) “İş Hukuku Uygulamaları” Ankara: Seçkin Yayıncılık

[2] Yargıtay 10. Hukuk Dairesi., 13.10.2014 tarihli, 2014/2043 E., 2014/16154 K. sayılı kararı

[3] Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 2019/4058 E., 2020/6500 K. sayılı kararı

[4] Yargıtay 10. Hukuk Dairesi, 20.02.2023 tarihli ve 2023/870 E., 2023/1393 K. sayılı kararı

[5] Yargıtay 10. Hukuk Dairesi., 15.03.2023 tarihli, 1701/2558 K. sayılı kararı

[6] Yargıtay 9. Hukuk Dairesi., 28.01.2020 tarihli, 2019/3363 E., 2020/471 K. sayılı kararı

This website is available “as is. Turkish Law Blog is not responsible for any actions (or lack thereof) taken as a result of relying on or in any way using information contained in this website, and in no event shall they be liable for any loss or damages.

The content and materials published on this website are provided for informational purposes only and should not be used as a legal opinion in any way. This website and the information contained are not intended to establish an attorney-client relationship.
th
Ready to stay ahead of the curve?
Share your interest anonymously and let us guide you through the informative articles on the hottest legal topics.
|
Successful Your message has been sent