Anonim Şirketlerde Önemli Miktardaki Varlığın Satışı ve İlgili Tartışmalı Konular

25.03.2024

Genel Bakış

Anonim şirketlerde yönetim kurulunun şirket varlıkları üzerinde tasarrufta bulunmaya yetkisine 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (“TTK”) ile bir istisna getirilerek, md. 408/2-f hükmü ile anonim şirketlerin önemli miktarda varlıklarının toptan satışı üzerindeki tasarruflar genel kurulun münhasır yetkileri arasında sayılmıştır.

Bu istisna TTK’da detaylı olarak düzenlenmediğinden, hangi işlemlerin bu fıkra kapsamında sayılarak toptan satış olarak değerlendirileceği, önemli miktar ifadesinden ne anlaşılması gerektiği ve belirlenmesinde hangi ölçütlerin kullanılacağı, satış dışındaki işlemlerin de işbu madde kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği ve işlemin genel kurul onayı olmadan gerçekleştirilmesi halinde sonradan verilen genel kurul onayının işleme geçerlilik kazandırıp kazandırmayacağı hususları tartışmalara neden olmaktadır.

Bu tartışmalar, çoğunluk ya da azınlık ortaklar bakımından farklı şekillerde önem arz edebilecek ve her somut olayda özellikle de ortaklar arası ihtilaflarda asli rol oynayabilecektir.

Önemli Miktarda Şirket Varlığı Satışlarında “Önemlilik Kriterinin” Kapsamı

Anonim şirketlerin önemli sayılabilecek nitelikteki varlıkları hem ekonomik hem de şirketin devamlılığı açısından değerlendirilmektedir. Bu noktada yapılan ayrımlarda, bir şirket varlığının önemli sayılması için nitel ya da nicel özelliklerinin ayrı ayrı mı yoksa bir bütün olarak mı değerlendirilmesi gerektiği önem arz etmektedir.

İşleme konu olan varlığın, şirketin önemli miktarda varlığına karşılık gelip gelmediğini tespit etmek için esas alınabilecek ölçütlerden ilki nicel ölçütlerdir. Nicel ölçütler, sayısal verilere dayanması dolayısıyla nispeten daha objektif bir yaklaşım içeren değerlendirmelerdir. Satışa konu şirket varlığı değerinin şirketin toplam varlığının değerine oranlanmasıyla elde edilen tutarın belirli bir eşiğin üzerinde olması halinde, önemli miktarda varlık satışından bahsedilebilecektir. Bununla birlikte, nicel ölçütlerin kriter olarak dikkate alınması, TTK md. 515/1’de karşılık bulan dürüst resim ilkesinin [1] de gerekliliğidir.

Konuya ilişkin olarak Doç. Dr. Levent Biçer ve Doç. Dr. Esra Hamamcıoğlu şirket varlığının %60’ını geçen toplam satışların önemli nitelikte kabul edilebileceğini belirtmektedir. [2]

Ömer Teoman ise Eski Ticaret Kanunu dönemindeki bir hukuki mütalaasında şirketin toplam cirosunun %84’üne tekabül eden uğraşı alanlarının ve bununla ilgili aktiflerin devredilmesinin enerji ve haberleşme kabloları üretimi faaliyetini terk ve buna ilişkin aktifleri üçüncü kişiye devretmesinin temel bir işlem niteliğinde olduğu, aktiflerin toptan değilse bile önemli bir bölümün elden çıkarılması niteliğinde olduğunu belirtmektedir. [3]

TTK’da önemlilik kriterine ilişkin açık bir düzenleme olmadığından, halka açık anonim ortaklıklar için geçerli olan Önemli Nitelikteki İşlemler ve Ayrılma Hakkı Tebliği (II-23.3)’ne (“Tebliğ”) bu konuda kıyasen uygulanabilir bir yasal düzenleme olarak karşımıza çıkmaktadır.

Tebliğ’de önemlilik ölçütü üç farklı hesaplama yöntemi dikkate alınarak %50 olarak belirlenmiştir.

İlk hesaplama yöntemine göre, şirketin kamuya açıklanan son finansal tablolara göre, işleme konu malvarlığı değerinin varlık (aktif) toplamına oranı dikkate alınmaktadır. Diğer hesaplamada, işlem tutarının şirket değerine oranına bakılmaktadır. Bir diğer yönteme göre ise, işleme konu olan malvarlığı unsurunun son yıllık finansal tablolara göre elde edilen gelire katkısının, toplam gelire oranı esas alınmaktadır. Tebliğ uyarınca bu hesaplamalardan herhangi birinin %50 eşiğini aşması halinde önemlilik ölçütünün sağlanmış olacağı düzenlenmiştir.

Halka açık anonim şirketler için getirilen bu düzenlemede yer alan %50’lik oranın, halka kapalı anonim şirketlerde de bir referans alınıp alınmayacağı ise tartışmalıdır. Konuyla ilgili öğretide Prof. Dr. Ersin Çamoğlu sermaye piyasası mevzuatında getirilen ölçütlerin, halka açık olmayan şirketler için de hâkimin takdir yetkisini kullanırken gözetebileceği yardımcı bir kaynak olduğunu belirtmektedir.[4]

Nicel ölçütlerin kesinliği ve objektifliğine rağmen değerlendirmede somut olay bakımından hükmün getiriliş amacı kapsamında her zaman istenilen hukuki koruma sağlanamayabilmektedir. Öyle ki, işletme konusunun gerçekleştirilmesi bakımından önem taşıyan varlık unsurları tüm varlığın nicel olarak büyük bir kısmını oluşturuyor olsa da işletme konusunun gerçekleştirilmesi bakımından hiçbir önem taşımıyor olabilmektedir.[5]

Dolayısıyla, anonim şirketlerdeki bir varlığın önemli nitelikte sayılabilmesi için nicel ölçütler bir başlangıç noktası olarak kabul edilebilecek olup, kesin sonuca ulaşmak için bu varlığın şirketlerin faaliyetlerinin devamlılığına etkisi gibi diğer somut olayın nitel ölçütlerini oluşturan unsurların da dikkate alınması gerekmektedir.

Nitekim konuya ilişkin bir yargı kararında[6] satışa konu varlığın şirketin tek ve en önemli varlığı olup olmadığı hususunda bir inceleme yapılmış ve tek varlığı olduğu anlaşılırsa bu taşınmazın yönetim kurulu kararı ile satışının geçersiz olduğunun kabul edilmesi gerektiği hükme bağlanmıştır. Söz konusu karar özelinde şirketin faaliyetlerini eskisine kıyasla önemli ölçüde sınırlayan yahut şirketin işlem hacmini önemli ölçüde daraltan miktardaki varlığın satılması halinde, önemli miktarda varlığının satımından söz edilebileceği vurgulanmıştır.

Benzer yönde olmak üzere, başka bir kararda[7]; önemli miktarın, şirketin işletme konusunu gerçekleştirmek için sürdürdüğü faaliyetlerin devamı bakımından hayati öneme sahip ölçüdeki mal varlığı olup olmadığının tespiti vurgulanmıştır.

Görüldüğü üzere, önemliliğin tespitinde nicel ve nitel ölçütler somut olayın özelliklerine göre beraberce değerlendirilerek sonuca varılmaktadır.

Önemlilik Kriterinin Ana Sözleşmede Belirlenmesine İlişkin Sorunlar

TTK md. 340 uyarıca anonim şirketlerin esas sözleşmelerine kanunlarda herhangi bir düzenlemeye konu olmamış olan tamamlayıcı hükümlerin eklenmesi mümkündür. Buna göre, uygulamada oldukça tartışma konusu olan “önemlilik kriteri”nin şirket ortakları tarafından esas sözleşmede tanımlanması da bir olanak olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yöntem ile şirket varlıklarının satışının gündeme gelmesi halinde pay sahipleri ve yönetim kurulu arasında kimin yetkili olacağı konusunda meydana gelebilecek olası uyuşmazlıklar en başından çözüme kavuşturulmuş olacaktır.

Ancak esas sözleşmeye tamamlayıcı hüküm eklenirken dikkat edilmesi gereken en önemli husus, TTK md. 408/2’nin emrediciliğinin uygulama alanını ortadan kaldıran bir düzenleme yapılmamasıdır. Zira bu yönde düzenlenen hükümler batıl olacaktır.

Buna göre TTK md. 408/2-f’ye oldukça sınırlı uygulama olanağı tanıyan çok yüksek bir oran veya miktar belirlenmesi veya aksi yönde yönetim kurulunun görev alanına müdahil olacak şekilde çok düşük bir oran veya miktarın belirlenmesi gibi önemlilik ölçütü düzenlemeleri hem pay sahiplerinin haklarını ihlal edeceğinden iptal davasına konu olabilecek hem de organlar arası yetki devri anlamı taşımakla butlanla sabit olma riski ihtiva edecektir.

Bunların yanı sıra, söz konusu yöntem en başından belirli varlıklara, haklarında herhangi bir inceleme yapılmadan “önemli” sıfatını kazandırdığı için yönetim kurulu ve genel kurul arasında doğrudan bir yetki devrine neden olabileceğinden ve dolayısıyla TTK’nın emredici hükümlerine aykırılık içerebileceğinden, böyle bir esas sözleşme düzenlemesi henüz uygulama alanı bulmadan dahi iptal edilebilirlikle karşı karşıya kalabilecektir.

“Önemlilik kriterinin” şirket esas sözleşmesinde düzenlenmesine yönelik değinilmesi gereken bir diğer husus ise esas sözleşmede yapılacak olan bu değişikliğe ilişkin kararın hangi nisap ile alınacağıdır.

Bilindiği üzere TTK md. 421/1 hükmüne göre TTK’da veya esas sözleşmede aksine hüküm bulunmadığı takdirde, esas sözleşmeyi değiştiren kararlar, şirket sermayesinin en az yarısının temsil edildiği genel kurulda, toplantıda mevcut bulunan oyların çoğunluğu ile alınmaktadır. Öte yandan açıklandığı üzere, önemli miktarda varlıkların toptan satışına ilişkin kararların ise şirket sermayesinin en az %75’inin olumlu oyu ile alınacağı düzenlenmektedir. Bu noktada, ana kuralın değiştirilmesine etki eden nitelikteki kararların da ana kural değişikliğine ilişkin karar nisapları çerçevesinde alınabileceği yönündeki kuraldan hareketle, esas sözleşmede önemlilik kriterinin belirlenmesine ilişkin yapılacak olan değişikliklerin şirket sermayesinin en az %75’inin olumlu oyu ile alınabileceğini savunmak yerinde olacaktır.

Bununla beraber önemlilik kriteri kuruluş esas sözleşmesinde de düzenlenebilecektir. Ancak kuruluş esas sözleşmesi, zaten kurucu pay sahiplerinin oybirliği ile düzenlenebileceğinden bu noktada nisap tartışmasına gerek kalmayacaktır.

Satış Sonucunu Doğurabilecek Diğer İşlemlerin Madde Kapsamına Girip Girmeyeceği Tartışması

Şirket varlıklarının satıştan daha ağır sonuçlar doğurabilecek bir şekilde elden çıkarılması hallerinde de (devir, bağış, kefalet, garanti ve ödünç sözleşmeleri yapılması vb.) aynı hükmün uygulanıp uygulanmayacağı hususu bu düzenleme ile ilgili başka bir tartışma konusudur.

Bu konuda öğretide çeşitli görüşler mevcuttur. Prof. Dr. İlhan Helvacı’nın görüşüne göre; “satış” ifadesi dar yorumlanmakta ve yalnızca önemli miktardaki varlıkların satım sözleşmesi ile devri hâlinde hükmün uygulama alanı bulması gerekliliği ileri sürülmektedir. Bu görüşü savunan Prof. Dr. İlhan Helvacı’nın temel dayanak noktası, hukuk güvenliği ilkesidir. Bu ilkeye göre, TTK md. 408/2.f mevcut hâliyle hükmün yalnızca “satış” işlemini kapsaması gerektiği; aksi takdirde anonim şirketin önemli varlıklarını konu alan her işlemin hükmün kapsamına dâhil edilebileceği ifade edilmektedir. Dolayısıyla devir, bağış, kefalet, garanti, ödünç sözleşmesi gibi sözleşmelerde ilgili hükmün uygulama alanı bulamayacağı Sn. Helvacı tarafından ifade edilmiştir.

Bu konuda öğretide bir başka görüş Prof. Dr. Ersin Çamoğlu’nun görüşüdür. Prof. Dr. Ersin Çamoğlu, kanun koyucunun konuyu düzenlerken, yapılan işlemin şirket açısından taşıdığı ekonomik öneminden hareket ettiğini ifade etmektedir. Çamoğlu, ilgili TTK hükmünde geçen “satış” sözcüğünü şirket yönünden aynı önemi taşıyan ve aynı mali sonuçları doğuran tüm işlemleri kapsayan bir üst kavram olarak yorumlamaktadır. Bu doğrultuda, satım sözleşmesine göre daha ağır malî ve hukukî sonuçlar doğurabilecek olan devir, bağış, kefalet, garanti ve ödünç sözleşmeleri yapılması gibi tüm hukuki işlemlerin, ilgili TTK hükmü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Çamoğlu’nun bu görüşünün ortaya çıkmasında 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu md. 23 kapsamında sayılan işlem listesinin geniş tutulması da rol oynamıştır. Dolayısıyla, Sn. Çamoğlu, TTK md. 408/2-f’de yer alan işlem listesinin de geniş tutularak; devir, kefalet, garanti ve ödünç sözleşmesi gibi sözleşmelerin de TTK md. 408/2-f’de yer alan satış kavramının içerisinde değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varmaktadır.

Maddedeki “toptan” İfadesinin Yorumu

İlgili kanun maddesi uyarınca incelenmesi gereken bir diğer husus ise satışın “önemli miktarda şirket varlığının toptan satışı” ibaresinde yer alan “toptan” ifadesinden ne anlaşılması gerektiğidir.

Hükmün “toptan satış” lafzından anlaşılan şirketin varlığının önemli miktarına karşılık gelen kısmının aynı zamanda ve tek seferde satılmasıdır. Halbuki kanun koyucunun iradesinin önemli nitelikteki varlığın tek bir satış işlemine konu olması değil; bu varlıkların şirketin mahvına yol açma ihtimalini doğurabilecek aynı kişiye yapılacak peyderpey satışları da kapsaması gerektiği yönünde olduğu kanaatindeyiz.

Genel Kurul Kararı Olmaksızın Gerçekleştirilen Satış İşlemlerinin Hukuki Statüsü

Önemli miktarda varlık satışına ilişkin mutlak yetkili organ genel kurul olup; yönetim kurulunun genel kurulun bu devredilemez yetkisine giren önemli miktardaki varlık satışına ilişkin kararları batıldır.

Ancak yönetim kurulu tarafından alınan bu kararlara dair genel kurulun sonradan vereceği icazet ile işlemin kanuna uygun hale gelip gelemeyeceği hususuna yönelik ise Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin bir kararında[8],her ne kadar gayrimenkulün satışından evvel bu konuda alınmış bir genel kurul kararı bulunmamaktaysa da davanın açılmasından sonra yapılan genel kurulun satışa icazet vermesi halinde işbu icazetin geçerli olduğuna yönelik hüküm kurmuştur. Dolayısıyla genel kurulun sonradan ilgili satış işlemine icazet vermesinin mümkün olduğu Yargıtay tarafından kabul edilmektedir.

Öte yandan belirtmek gerekir ki, TTK md. 408’de genel kurulun önemli miktarda şirket varlığının toptan satışına ilişkin kararının hangi nisapla alınacağı düzenlenmediği gibi genel kurulun esas sözleşme değişikliklerine ilişkin kararlarında uygulanacak nisapların düzenlendiği TTK md. 421’de de bu duruma ilişkin bir belirleme yapılmamıştır. TTK’da bu konuya ilişkin açık hüküm bulunmamasına karşın Anonim Şirketlerin Genel Kurul Toplantılarının Usul ve Esasları ile Bu Toplantılarda Hazır Bulunacak Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Temsilcileri Hakkında Yönetmeliğin toplantı ve karar nisapları başlıklı md. 22/12; “Genel kurul toplantısında, önemli miktarda şirket aktiflerinin toptan satışı kararı, şirket sermayesinin en az yüzde yetmiş beşini oluşturan pay sahiplerinin olumlu oylarıyla alınır. İlk toplantıda bu nisabın bulunmaması halinde, yapılacak ikinci toplantıda da aynı nisaplar aranır.” şeklindedir. Dolayısıyla, önemli nitelikteki şirket malvarlıklarının satışında genel kurulun bu yönde alacağı olumlu karara, şirket pay sahiplerinin %75’ini temsil eden oyların olumlu yönde oy kullanması gerektiği sonucuna varılmaktadır.

Bu halde yönetim kurulunun genel kurula sunmadığı bu kapsama giren kararlar çerçevesinde TTK md. 553 uyarınca işlemin geçersizliğinin yanı sıra söz konusu satış işlemini genel kurulun onayına sunmada kusuru bulunan yönetim kurulu üyeleri ve yöneticilerin doğacak zararlardan sorumluluğu söz konusu olacaktır.

İyiniyetli Üçüncü Kişinin Hakkının Korunup Korunmayacağı Sorunsalı

Anonim şirketin önemli nitelikte sayılabilecek bir varlığının genel kurul kararı olmaksızın satışı durumunda iyiniyetli üçüncü kişilerin iktisap etmiş oldukları hakların korunup korunmayacağı da doktrinde başka bir tartışma konusudur.

Önemli miktarda şirket varlığının satışında genel kurul kararı mevcut olmadığı hallerde; Biçer/Hamamcıoğlu’nun görüşüne göre, üçüncü kişilerle yapılacak satım sözleşmesinin geçerli olabilmesi için sonradan mutlaka genel kurulun bu satış işlemine icazet vermesi gerektiği aksi halde ilgili sözleşmenin baştan itibaren geçersiz olacağı yönündedir. Yine Dural’ın görüşüne göre, genel kurul kararı olmaksızın üçüncü kişilerle bir satım sözleşmesi akdedilmesi, yönetim kurulunun yetkisiz temsil hükümlerine göre bu sözleşmeyi imzalaması sonucunu doğurur ve sonradan genel kurulun bu satışa icazet vermemesi halinde sözleşmenin baştan itibaren geçersiz olacaktır.

Doktrinde her ne kadar önemli miktarda şirket varlığı satış işleminin genel kurul kararı olmaksızın geçerli olabilmesi, genel kurulun bu işleme sonradan icazet vermesi şartına bağlandığı yönündeki görüş hakim olsa da TTK hükümleri geniş ve bir bütün olarak ele alınmalı ve kanun koyucunun hükümleri koyma amacı ile birlikte değerlendirilmelidir.

Genel olarak anonim şirket genel kurulu iç ilişkilere yönelik karar alma yetkisine sahip olup şirketin dış ilişkide temsil yetkisi ise yönetim kuruluna aittir. Genel kurula dış ilişkide bir bağlam yüklenmek istendiğinde ise açık bir geçerlilik şartı hükmünün bulunması gereklidir.

Örnek mukabilinden TTK md. 356/1’de “Şirketin tescilinden itibaren iki yıl içinde bir işletme veya aynın, sermayenin onda birini aşan bir bedel karşılığında devralınmasına veya kiralanmasına ilişkin sözleşmeler, genel kurulca onaylanıp ticaret siciline tescil edilmedikçe geçerli olmaz. Bu sözleşmelerin onaylanmasından ve tescilinden önce, bunların ifası amacıyla yapılmış olan ödemeler dâhil, her türlü tasarruf geçersizdir.” denmek suretiyle şirketin dış ilişkilerinde karar alabilme yetkisini genel kurula tanınmış ve aksi tasarruflar geçersiz kılınmıştır.

Ancak TTK md. 408’de genel kurul kararının yokluğunun tasarrufun geçerliliğine ilişkin etkisine ilişkin bir belirleme yapılmamıştır. Kanun koyucu TTK md. 408’de böyle bir geçerlilik şartı aranmasını isteseydi bu hükümde de TTK md. 356/1’de yaptığı gibi bir düzenleme yapabilirdi. Bu nedenle, şirketin iç işleyişine yönelik organlar arası yetki paylaşımını hedef alan bir düzenlemenin üçüncü kişilerin hukuki menfaatlerini etkileyecek, dış ilişkiye sirayet edecek şekilde yorumlanması doğru olmayacaktır.

Önemli nitelikteki varlığın satışının üçüncü kişilerle yapılan sözleşmelere etkisinde dikkat edilmesi gereken bir diğer unsur ise “hukuk güvenliği” ilkesidir. Üçüncü kişiler, bir anonim şirketle yaptıkları ve önemli nitelikte varlığın satışını konu ettikleri bir sözleşmede şirketin yönetim kurulu ile muhatap olmaktadırlar. Dolayısıyla yönetim kurulunun üçüncü kişilere karşı kendilerini yetkili temsilci olarak tanıtmaları ve ilgili satım sözleşmesini imzalamaya kendilerinin yetkili olduğunu belirtmeleri halinde, üçüncü kişilere ilgili varlığın satışı için şirket genel kurulundan karar alıp almadıklarını sorgulama gibi bir görev yüklenemez. Nitekim, üçüncü kişilerin bu durumu sorgulamak istemesi halinde dahi, sözleşmenin diğer tarafında yer alan anonim şirket genel kurulunun bu konuda karar alıp almamasının gerekliliğini bilme ya da tespit edebilme imkânı yoktur. Bu durumun aksinin kabulü halinde “hukuk güvenliği” ilkesi ciddi derecede zedelenecektir.[9]

Sonuç ve Değerlendirmeler

TTK’nın yönetim organına verdiği genel yetkiye istisna oluşturan önemli miktarda varlığın toptan satışına dair kararların hem ortaklar arası iç ilişkide hem organlar arası yetki devrinde hem de şirketin dışarıya karşı temsili bakımından çeşitli sorunsallar ortaya koyduğu aşikardır. Bu sebepledir ki; her somut olay bahsi geçen kriterler ışığında kendi içerisinde değerlendirilerek sonuca varılacak olup, hukuk güvenliği ilkesinden uzaklaşmadan bir çerçeve çizilmelidir.


[1] Dürüst resim ilkesi, şirketler hukukunda, finansal tabloların düzenlenmesinde, yönetim kurulu faaliyet raporunun hazırlanmasında ve şirketin denetiminde egemen olan ilkelerden biri olup, sermaye şirketlerinin faaliyet dönemi sonundaki finansal durumunun ve faaliyet sonuçlarının tam, anlaşılabilir, karşılaştırılabilir, ihtiyaçlara ve işletmenin niteliğine uygun, şeffaf ve güvenilir bir şekilde ve gerçeği dürüst, aynen ve aslına sadık surette yansıtılmasıdır. Bknz. Gönenç DEMİR, “Anonim Şirketler Hukukunda Dürüst Resim İlkesi”, T.C. Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dali Özel Hukuk Doktora Programi Doktora Tezi, 2018, İzmir

[2] Levent BİÇER, Esra HAMAMCIOĞLU, “Anonim Ortaklıklarda Genel Kurulun Devredilemez Yetkileri Kapsamunda Önemli Miktarda Şirket Varlığının Toptan Satışı ve Uygulama Alanı (TTK m. 408/2-f)”, Kadir Has Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt I, Sayı I, 2013, İstanbul, s.41

[3] Damla Gülseren SONGUR HACIGÜZELLER, “Anonim Şirketlerde Önemli Miktarda Varlığı Üzerinde İşlemler”, Türkiye Cumhuriyeti Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı Doktora Tezi, 2019, Ankara, s.117

[4] Ersin ÇAMOĞLU, Önemli Miktarda Şirket Varlığının Toptan Satışı, s.332 ;  SONGUR HACIGÜZELLER, a.g.e., s118

[5] SONGUR HACIGÜZELLER, a.g.e, s.118

[6] Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi, E. 2020/401, K. 2021/1252, T. 30.12.2021 tarihli kararı

[7] İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi, E. 2017/512, K. 2019/1196, T. 28.11.2019 tarihli kararı

[8] Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, E. 2012/6771, 2013/6820, K. 04.04.2013 tarihli kararı

[9] Tolga AYOĞLU, “Önemli Miktarda Şirket Varlığının Satışında Genel Kurul Kararının Hukuki Niteliği”, Kadir Has Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 5, Sayı 1, Kasım 2017, Ankara, s.99-103

This website is available “as is.” Turkish Law Blog is not responsible for any actions (or lack thereof) taken as a result of relying on or in any way using information contained in this website, and in no event shall they be liable for any loss or damages.
Ready to stay ahead of the curve?
Share your interest anonymously and let us guide you through the informative articles on the hottest legal topics.
|
Successful Your message has been sent