ÇSY Serüveni: Bugüne Nasıl Ulaştık ve Bundan Sonra Neler Bekliyoruz?

21.11.2024

Contents

Giriş

Çevresel, Sosyal ve Yönetişim (“ÇSY”) yönetim modelinin önemi, kapsamlı bir sürdürülebilirlik yaklaşımını ve işletmelerin toplum üzerindeki etkisinin önemini vurgulayan modern iş ve yatırım uygulamalarıyla olan ilişkisi nedeniyle giderek artmaktadır. ÇSY, Enron ve Worldcom skandallarının ardından 2000’li yılların başında kurumsal yönetim konusunda artan farkındalıkları takiben ortaya çıkmıştır. Kurumsal yönetimin esasen amacı şirket kârlılığını en üst düzeye çıkarırken hissedarların ve alacaklıların haklarını gözetmek olsa da, ÇSY’nin odağı çalışanlar, müşteriler, alt yükleniciler, tedarikçiler ve daha fazlasını içeren daha büyük bir kitleyi kapsayacak şekilde genişlemiş ve bir yandan da çevresel konuları içine almıştır. Kurumsal sosyal sorumluluk ve sürdürülebilir kalkınma gibi kavramlar da ÇSY’nin gelişmesiyle birlikte temel hedefler haline gelmiştir.

ÇSY’nin gelişiminde Birleşmiş Milletler’in “Global Compact” (Küresel İşbirliği Sözleşmesi) girişimi, işletmeleri gönüllülük esasına dayalı sürdürülebilir uygulamaları benimsemeye teşvik ederek kurumsal bir ÇSY çerçevesi oluşturma sürecini başlatması bakımından önemli bir dönüm noktası olmuştur. “Küresel İlkeler Sözleşmesi”, şirketlerin tüm paydaşlarını (salt hissedarlarını değil) daha geniş bir bağlamda değerlendiren ve bu paydaşları ve tüm toplumu etkileyen çevresel hususları bütünleştiren bir yönetim anlayışını benimsemelerini amaçlamıştır. “ÇSY” kavramı, unsurlarının finansal açıdan öneminin altını çizen 2004 tarihli Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi raporu “Who Cares Wins” ile resmiyet kazanmıştır.

Geçtiğimiz yirmi yıl içinde ÇSY, giderek artan mevzuat gereklilikleri, yatırımcıların duyarlı yatırım talepleri ve ÇSY bütünleşmesinin finansal performansı artırabileceğine dair artan veriler ışığında hızla gelişmiştir. İklim değişikliği, sosyal adaletsizlik ve kurumsal yönetim skandalları gibi artan küresel zorluklar, şirketlerin ve yatırımcıların risk, fırsat ve uzun vadeli uygulanabilirliği değerlendirdiği önemli bir bakış açısı olarak ÇSY’yi daha da güçlendirmiştir. Günümüzde, ÇSY hususları kurumsal stratejilere, karar alma prosedürlerine ve düzenleyici çerçevelere dâhil edilmekte ve genel olarak sürdürülebilir ve katılımcı bir büyümenin sağlanmasına yönelik kapsamlı bir yaklaşımı yansıtmaktadır.

ÇSY’nin Temel Bileşenleri

ÇSY üç temel bileşenden oluşmaktadır. Bunlardan iyi yönetişim belki de en bilindik olanıdır. İyi yönetişimi ifade eden “Y” harfi aslında ÇSY ile ilgili tartışmaların da çıkış noktası olmuştur. İyi yönetişim dört temel prensip olan şeffaflık, adillik, sorumluluk ve hesap verebilirlik ile yakından ilişkilidir. Buna karşın, ÇSY kavramı ortaya çıkana kadar kurumsal yönetim modeli, özellikle sorumluluk/hesap verebilirlik açısından daha içe dönük bir yaklaşım göstermiştir. Ancak, ÇSY ilkelerinin uygulamaya geçirilmesinden sonra şirketler artık daha dışa dönük bir bakış açısına sahip olmalıdır.

ÇSY’nin ikinci bileşeni ise sosyal unsuru ifade eden “S” harfidir. Bu bileşen, aralarında en önemli grubun çalışanlar olduğu daha geniş bir paydaş kitlesinin sosyal haklarını ve refahını hedeflemektedir. Birleşmiş Milletler’in İş Dünyası ve İnsan Hakları Rehber İlkeleri, ÇSY’nin sosyal boyutunun geliştirilmesinde etkili bir mihenk taşı olmuştur. Söz konusu ilkeler; şirketler ve çalışanlar arasındaki ilişkiyi insan hakları perspektifinden şekillendirmeye odaklanmış ve işletmelerin nasıl insan haklarına saygı gösterebileceğini ortaya koymuştur. Sosyal faktör, bir şirketin çalışanları, tedarikçileri, müşterileri ve topluluklarıyla olan ilişkileri bağlamında devreye girmekte ve işgücü uygulamaları, insan hakları ve kurumsal sosyal sorumluluk gibi hususların değerlendirilmesini kapsamaktadır. Şirketlerin ve şirket yöneticilerinin bu açıdan sorumluluğu, daha geniş paydaş gruplarına karşı davranışlarının insan haklarına uygun olup olmadığına bağlı olacaktır. Dolayısıyla, şirketlerin ve yöneticilerin, üst düzey liderlik, denetimler, iç kontroller ve paydaş hakları da dâhil olmak üzere şirketlerini yöneten iç sistemlere ve kontrollere odaklanmaları gerekmektedir.

Ve nihayet, son bileşen olan “E” çevreyi temsil etmektedir. Amacı, şirketlere çevresel zararı önleme ve ekolojik dengeyi koruma konusunda rehberlik etmektir. Çevre bileşeni, şirketlerin enerji kullanımı, atık, kirlilik ve kaynak koruma çabaları da dahil olmak üzere ekolojik ayak izlerini nasıl yönettiklerine dikkat etmelerini gerektirmektedir. Bu kapsamda, Avrupa Birliği (AB)'nin dönüştürücü metni Yeşil Mutabakat, ÇSY’nin çevresel yönlerinin yakın geleceğini şekillendiren bir adım olarak öne çıkmaktadır. Bu düzenlemede, kurumsal faaliyetlerin üretim ve hizmet sunumundan kaynaklanan karbon ayak izinin nasıl sıfırlanacağı özetlenmektedir. İlk etapta, belgenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 2030 yılına kadar karbon emisyonlarında %55’lik bir azalma hedeflenirken, nihai hedef 2050 yılına kadar tamamen karbon nötrlüğüne ulaşmak olarak belirlenmiştir. ABbu girişimi bir dizi direktif ile destekleyerek raporlama mekanizmalarını kolaylaştırmış ve kaydedilen ilerlemeyi yakından takip etmiştir.AB, sadece kendi sınırları içinde iklim değişikliğini azaltmayı değil, aynı zamanda, karbon ayak izi mekanizması gibi mekanizmalar aracılığıyla üye ülke sınırlarının ötesinde de bir etki yaratmayı hedeflemektedir. Bu sistem,AB’nin diğer ülkelerle ticaretini kapsamakta, ve iç pazar için de bir emisyon ticaret sistemini içermektedir. Avrupa Birliği karbon ayak izi önlemlerini, Ocak 2023’te yürürlüğe giren ve şirketlerin sürdürülebilirlik raporlarını hazırlamalarını gerektiren bir kurumsal yönetim raporlama direktifi ile desteklemiştir.

Şirketler ve yatırımcılar, ÇSY ölçütlerini karar alma süreçlerine dâhil ederek uzun vadeli değer yaratımını geliştirmeyi, riskleri azaltmayı ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerine katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. Bu geniş kapsamlı yönetim modeli, etik ve sürdürülebilir yatırım fırsatlarının belirlenmesine yardımcı olmakta ve kurumsal dünyada şeffaflığı, hesap verebilirliği ve etik davranışı teşvik etmektedir. Sonuç olarak ÇSY, ekonomik büyüme, sosyal adalet ve çevresel sürdürülebilirliğin birbirini desteklediği dengeli bir yaklaşım yaratarak daha dayanıklı ve katılımcı bir küresel ekonomiye öncülük etmeyi amaçlamaktadır.

Bizi Neler Bekliyor?

Yakında ÇSY ile ilgili AB düzenlemelerinin Türk şirketleri üzerindeki etkilerini görmeyi beklemekteyiz. Türkiye’nin ihracatının yaklaşık %40’ıAB’ye yönelik olduğundan, karbon ayak izi düzenlemeleri üye ülkeler ile iş yapmakta olan Türk ihracatçıların uyumunu zorunlu kılmaktadır. Demir, çelik, alüminyum, çimento, gübre, hidrojen ve enerji gibi çeşitli sektörlerin artan üretim maliyetleriyle karşı karşıya kalması beklenmektedir. Bu nedenle, Türk şirketlerinin maddi kayıplara uğramamak adına öncelikli olarak önümüzdeki iki yıl boyunca ÇSY yönetim modelini daha etkili bir şekilde kendi faaliyetlerine dâhil etmeleri gerekecektir.

Dünya genelinde de iklim değişikliği, sosyal adaletsizlik ve diğer kurumsal yönetim meseleleri gibi zorluklar toplumları ve ekonomileri gitgide daha fazla etkilediği için, ÇSY yönetim modeli kaçınılmaz olarak kurumsal stratejilerin ve yatırım kararlarının merkezinde yer alacaktır. Yapay zekâ, blok zinciri ve büyük veri analitiği gibi ileri teknolojilerin bütünleştirilmesi, ÇSY performansının daha hassas bir şekilde ölçülmesini ve yürütülmesini sağlayarak şeffaflığı ve hesap verebilirliği artıracaktır. Daha katı düzenleyici çerçeveler ve kapsamlı ÇSY raporlaması ve uyumluluğunun zorunlu kılınması sonucunda, şirketler daha sürdürülebilir ve sosyal açıdan daha duyarlı uygulamalar geliştirmeye yönlendirilecektir.


* Bu makale Zeynep Yerebasmaz'ın katkılarıyla hazırlanmıştır.
This website is available “as is. Turkish Law Blog is not responsible for any actions (or lack thereof) taken as a result of relying on or in any way using information contained in this website, and in no event shall they be liable for any loss or damages.

The content and materials published on this website are provided for informational purposes only and should not be used as a legal opinion in any way. This website and the information contained are not intended to establish an attorney-client relationship.
th
Ready to stay ahead of the curve?
Share your interest anonymously and let us guide you through the informative articles on the hottest legal topics.
|
Successful Your message has been sent