İşçiden Alınan İbranamenin Geçerlilik Koşulları
Contents
- 1. Giriş
- 2. İbra Kavramı
- 3. İbranamenin Hukuki Niteliği
- 4. İbranamenin Geçerlilik Şartları
- 5. İbranamenin Sonuçları
- 6. Sonuç
1. Giriş
İşçiden alınan ibraname, işçinin işverenden olan alacaklarından yazılı olarak feragat etmesi veya bu alacakların ödendiğine dair bir belge imzalaması anlamına gelir. İşveren, işçiden tazminat gibi alacak haklarından vazgeçmesini veya bu hakların ödendiğinin belirtilmesi için işçiden ibraname talep edebilir. Ancak işçinin bu belgeyi imzalamadan önce haklarını ve sonuçlarını dikkatlice değerlendirmesi gerektiği kadar işverenin de sürecin doğru yürütülmesine dikkat etmesi büyük önem taşır. İşbu yazımızda işverenlerin işçiden ibraname alırken dikkat etmesi gereken geçerlilik koşullarını mevzuat ve Yargıtay kararları çerçevesinde değerlendirmekte ve konuya ilişkin açıklamalarımıza yer vermekteyiz.
2. İbra Kavramı
İbraname kavramını açıklamak için öncelikle “ibra” kelimesinin hukuki tanımına bakmak gerekmektedir. Oğuzman/Öz’e göre ibra, “borçluyu borcu ifa etmeden borçtan kurtarmak hususunda alacaklı ile borçlunun anlaşmasıdır”.[1] Berki’ye göre ibra; “alacaklının ivazlı veya ivazsız olarak alacağının tamamından veya bir kısmından borçlu lehine feragat etmesi, daha doğrusu borcun ifa edilmiş gibi kabul edilmesidir”[2] Süzek’e göre ibra; “borcun özel bir sona erme sebebi olup, alacaklının alacak hakkından vazgeçmesini ve bu surette borçlunun borcundan kurtulmasını sağlayan bir sözleşmedir” şeklinde tanımlanmaktadır. Buna göre ibra, alacaklı tarafından alacağın borçlu yönünden ise borcun sona erdiğini göstermektedir. İş ilişkilerinde ise ibraname, genellikle işçinin borçlu durumundaki işverene karşı herhangi bir işçilik alacağının kalmadığını gösteren bir belge mahiyetindedir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (“TBK”) ile yapılan düzenleme ile ibra, borçların ve borç ilişkisinin sona erme sebepleri arasında 132. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan hüküm şu şekildedir: “Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir.”
Yukarıda belirtilen TBK 132. maddesi kanunun genel hükümler başlığı altında düzenlenmiş olduğundan genel norm niteliğindedir. Şayet bu konuda kanun ile özel bir norm düzenlenmiş ise özel normun genel normu bertaraf edeceği ilkesine (lex specialis derogat legi generali) istinaden özel norm uygulanacaktır. Bu açıklamalarımıza binaen TBK’nın özel borç ilişkileri kısmında yer alan ve hizmet (iş) sözleşmelerini düzenleyen 420. maddesi hizmet (iş) sözleşmelerinde ibraya ilişkin özel bir düzenlemeyi içermektedir. Aşağıda yer alan açıklamalarımız TBK 420. maddesi göz önüne alınarak düzenlenmiştir.
3. İbranamenin Hukuki Niteliği
İbra müessesesi, TBK’nın yürürlüğe girmesinden önce uygulamada mevcut olmasına rağmen mevzuatta düzenlenmemişti. Bununla birlikte Yargıtay kararlarında ibra; “bir borcun tam ya da kısmen ifa edilmeden sona ermesini sağlayan özel sukut nedeni olarak kabul edilmelidir. Bu noktada ibranın ödeme yönünde bir anlaşma olmadığı, borcun sona erme şekillerinden biri olduğu belirtilmelidir” şeklinde açıklanmaktaydı.[3] TBK’nın 1 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe girmesi akabinde bu müessese kanunda karşılık bulmuştur.
TBK’nın 132. ve 166. maddesinde ibra üzerine düzenlemeler olmasının yanında, işçi ve işveren arasında kurulan ibra sözleşmesi 420. maddede şu şekilde düzenlenmiştir:
“Ceza koşulu ve ibra
MADDE 420- …
İşçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması, ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür.
Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu hâlde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması zorunludur.
İkinci ve üçüncü fıkra hükümleri, destekten yoksun kalanlar ile işçinin diğer yakınlarının isteyebilecekleri dâhil, hizmet sözleşmesinden doğan bütün tazminat alacaklarına da uygulanır.”
Maddede sayılan geçerlilik şartları, ibra sözleşmesinin herhangi bir hukuki uyuşmazlıkta delil niteliğini taşıması bakımından kümülatif biçimde aranmaktadır.
4. İbranamenin Geçerlilik Şartları
Aşağıda belirtilen unsurlar, iş hukuku kapsamında bir ibranamenin geçerlilik koşulları olup bu unsurlardan birinin dahi eksik olması halinde ilgili ibraname kesin hükümsüz olacaktır.
i. İbraname yazılı olmalıdır. Ancak işverenin işçiden alacağına yönelik alınan ibranamede yazılı olma zorunluluğu bulunmamaktadır.
Her ne kadar TBK’nın 132. maddesinde ibra sözleşmesinin şekle bağlı olmadığı belirtilmiş olsa da hizmet (iş) sözleşmelerini düzenleyen özel norm TBK m.420/2 gereği ibra sözleşmesi muhakkak yazılı şekilde yapılmalı ve işçinin imzasını içermelidir.
ii. İbranamenin düzenlenmesi için sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az 1 (bir) aylık sürenin geçmiş bulunması gerekmektedir.
Fesih tarihinden en az 1 (bir) ay sonra imzalanmamış olan ibranameler kesin hükümsüzdür. Aksi takdirde işçi aleyhine yapılan ibra sözleşmesi geçersiz olacaktır.
Nitekim Yargıtay içtihatlarında da işbu hususa özellikle dikkat çekilmektedir. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 22.09.2020 tarihli, 2020/1206 E. ve 2020/8776 K. sayılı kararında bu hususta: “…Davacının iş sözleşmesinin feshinden sonra 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu döneminde imzalanan 31.08.2012 tarihli ibraname bakımından ise fesihten sonra bir aylık süre geçmeden imzalandığı anlaşıldığından bu ibranamenin de geçersiz olduğu anlaşılmaktadır…”
iii. İbraname içeriğinde ibra konusu alacağın türü ve miktarı teker teker açıkça belirtilmelidir.
İbranamede alacak kalemlerinin ve miktarının açıkça yazılması gerekmektedir. Kalemler sayılmadan, salt “alacağım yoktur.” benzeri beyanlar ile alınan ibraname geçersiz sayılacaktır.
Bu husus Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesi’nin 24.06.2020 tarihli, 2017/190 E. ve 2020/7700 K. sayılı kararında: “…22.07.2013 tarihli ibraname ve feragatname başlıklı belgenin incelenmesinde, davacı fazla çalışma ücretini eksiksiz aldığını beyan etmiş ise de fazla çalışma alacak kaleminin miktarının açıkça belirtilmediği, ibranamenin 6098 sayılı Kanun'un 420. maddesinde yer alan şartları taşımadığı ve ibranamenin hükümsüz olduğu görülmüştür…” şeklinde ifade edilmektedir.
iv. İbranameye konu alacakların ödemesinin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması gerekmektedir.
İbraname kapsamında yapılacak ödeme hak miktarında eksiksiz ve banka aracılığıyla yapılmalıdır.
Bu husus Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 22.09.2020 tarihli, 2016/23928 E. ve 2020/8639 K. sayılı kararında; “Anılan alacağın ödendiğini ispat yükü işveren üzerindedir. Davacı asil ön inceleme duruşmasında, söz konusu ibranameyi ödeme yapılacağı inancıyla imzaladığını ancak elden ya da banka yolu ile bir ödeme yapılmadığını beyan etmiştir. Davalı işveren ise banka kanalı yoluyla bir ödeme yapıldığını ispat edemediği gibi, davacı asilin beyanına karşı da bir savunmada bulunmamıştır. Söz konusu ibraname bedelinin davacıya ödendiği davalı tarafça ispat edilemediğinden, makbuz hükmünde sayılarak kıdem ve ihbar tazminatı alacaklarından mahsubu da mümkün olmayacaktır…” denilerek irdelenmiştir.
Ayrıca, TBK 420/3. maddesi; “Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu hâlde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması zorunludur” şeklindedir. Buna göre, tam ibranın söz konusu olmadığı durumlarda yani ibranamede yazan tutarın gerçekte hak kazanılan tutarın altında olduğu durumlarda (kısmi ibra) veya ibranamede tutarların ayrı ayrı belirtilmeksizin tek bir alacak kalemi olarak belirtilmesi halinde ibraname makbuz niteliği taşıyacak ve işçi hak kazanılan gerçek tutarı talep edebilecektir.[4]
Ek olarak, TBK 420/4. maddesi; “İkinci ve üçüncü fıkra hükümleri, destekten yoksun kalanlar ile işçinin diğer yakınlarının isteyebilecekleri dâhil, hizmet sözleşmesinden doğan bütün tazminat alacaklarına da uygulanır” şeklindedir. Buna göre, işçi yakınlarının verecekleri ibranamelerin de geçerliliği bu kısımda açıkladığımız geçerlilik koşullarına tabi olacaktır.
Son olarak, işçinin ibraname içerisine yasal haklarını saklı tuttuğuna dair bir ihtirazi kayda yer vermesi durumunda bu ibraname işçinin ibra iradesini yansıtmamış olacak ve ibraname yok hükmünde olacaktır. İbraname içeriğinde “Fazlaya ilişkin haklarım saklıdır.”, “İhbar tazminatı alacağım hariçtir.”, “İbra, ücret alacağım haricindeki diğer alacak haklarım için geçerlidir.” gibi ihtirazı kayıtların bulunması halinde söz konusu haklardan edildiği anlamı çıkarılamayacağı gibi, aksine işçinin bu alacaklara kavuşamadığı sonucu çıkarılacaktır.
5. İbranamenin Sonuçları
İbra, tam ibrada borcun tamamını, kısmi ibrada ise ibra edilen kısım yönünden borcu sona erdirir. Buna göre, örneğin, tam ibra durumunda işçinin işten ayrılırken işverenden herhangi bir alacağı kalmadığı ve tüm alacaklarına kavuştuğu yazılı bir belge ile delillendirilmiş olur.
6. Sonuç
TBK’nın 420. maddesinde hizmet (iş) sözleşmelerinde uygulanmak üzere ibranamelerin geçerliliği işçinin korunması amacıyla sıkı koşullara bağlanmış ve söz konusu koşulların gerçekleşmemiş olması halinde ibranamenin geçersiz olacağı hükme bağlanmıştır. Bu kapsamda işverenlerin işçilerden alınacak ibranameleri titizlikle düzenlemesi ve TBK’da düzenlenen şartları bir arada bulundurması gereklidir. Tarafların özellikle ispat yükünü taşıdıkları durumlarda dikkatle hareket etmeleri olası bir ihtilaf sonucunda iş ilişkisinden doğan uyuşmazlıkların sağlıklı bir şekilde çözülmesine yardımcı olacaktır.
[1] OĞUZMAN, M. Kemal/ÖZ, Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler Cilt 1, 11. Baskı, İstanbul 2013, s. 554.
[2] BERKİ, Şakir, Borçların Sükutu, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt:12, Sayı: 1-2, 1955, s. 237.
[3] Yargıtay 9. HD’nin 15.07.2010 T., 2008/21686 E., 2010/24117 K. sayılı kararı.
[4] Aynı yönde detaylı açıklama için bkz. YHGK, 2015/7-2567 E., 2017/543 K., 22.03.2017 T. sayılı kararı.